27.Bölüm

335 14 3
                                    


Evet desteklerinizi bekliyorum

İyi okumalar...

27.Bölüm
"Şık ve Gösterişli."

...

Ben tam korkmaya başlıyordum ki, Yağız'ın sesiyle kendime geldim. Alacaklı gibi gelmesi beni bitiriyordu.
İçeriye girene kadar ses vermiyor bir de.
"Abi ne yapıyorsunuz burada? Saat altı anca gideriz... Ee, siz daha hazır değilsiniz."
Kerem'le kısa bir ara bakıştık. Kafamı salladım. "Ben beş dakikaya hazır olurum."
Hızla Yağız'ın yanından geçip merdivenlere yöneldim. Arkamdan Yağız gülüyordu.

(Yazarın anlatımıyla...)

"Beş dakika mı dedi o? Benim bildiğim kızlar iki saate hazırlanamaz da."
Kerem dik dik Yağız'a baktı. Neden geldin der gibi bakıyordu. Yağız kaşlarını çattı. "Siz," dedi gülerek. "Malum işi yapıyordunuz değil mi? Çocuk fikri güzel geldi tabi. Yapın tabi Kara, hem daha inandırıcı olur..."
"Siktir git Yağız!" dedi Kerem dişlerinin arasından. Ama hafif gülümsüyordu.

...

(Naz Aydın'dan...)

Elbisemi giymiştim, tamda üzerime olmuştu. Ayakkabılarımı da giydiğimde aynada elbisemi düzelttim.
Saçlarımı güzelce taradığımda hazırdım. Çanta kullanmıyordum çünkü içine katacak birşeyim yoktu.
Dudaklarımı pembe bir rujla süsledim, o kadar belli değildi ama. Kirpiklerime rimel, kaşlarımın birşeye ihtiyacı yoktu.
Yanaklarıma hafif allık sürdükten sonra odadan çıktım.
Hızla merdivenlerden inerken Yağız'ın sesleri kulaklarımı doldurdu.
"Yenge beş dakika dedin, on dakika oldu. Gözünü seveyim yürü."
En son basamağa geldiğimde durdum. Yağız hemen beş, altı adım ilerimde duruyordu. Kerem koltuğa yaslanmış telefonuna bakıyordu.
Gülümsedim hafifçe. İkisinde de her zamanki takım elbise vardı, ama bu sefer baya şıklardı. Saatler takılmış, ayakkabılar pırıl pırıl.
Yağız kısa bir ıslık çaldı bana bakarken. Mutavaazi bir şekilde gülümsedim sadece.
"Yenge, ne yaptın ya?" dedi Yağız gülümseyerek. "Çok güzel olmuşsun."
"Teşekkür ederim Yağız, çok incesin."
Kerem telefonunu cebine yerleştirdiğinde gözlerimiz birleşti. Gözlerini kıstı bakarken.
Doğruldu yavaş yavaş. Bana doğru geldi hızlı adımlarla. Yağız'ın gülmesine aldırış etmiyordum.
Kerem Yağız'a bakıp kaşlarını çattı. "Çık Yağız." dedi sakin bir şekilde.
Yağız, 'Tamam ya,' dedi, çıkıp gitti hemen sonra.
Kerem yanıma geldiğinde elini uzattı gülümseyerek. Yutkundum.
Elini tuttuğumda küçük bir öpücük bıraktı elime, kalbim çarpıyordu.
Gözlerimiz birleştiğinde hafifçe gülümsedi. Nefes alıyordum zar zor.
"Her zamanki gibi, çok güzelsin." dedi gülümseyerek. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Teşekkür ederim."
Gülümseyerek elimi sıkıca kavradı. Kapıya doğru ilerlemeye başladık. Fazla iyi görünüyordu, her zamanki gibi çekiciydi.
Parfümünün kokusunu aldığımda nefesimi verdim. Ben parfüm sıkmayı unutmuştum.
Dışarıya çıkmıştık. Nefesimi verdim tekrardan. "Parfüm sıkmayı unuttum," dedim dudaklarımı bükerken.

Bana baktığında gözlerini kıstı. Kafasını salladı hafifçe. "Parfüme ihtiyacın yok ki," dedi sessizce gülümseyerek. "Kendi kokun yetiyor bana."
Nefes nasıl alınıyor?
Dudaklarımı ıslattım, rujun tadını aldım bir ara. Gülümsedim birşey demek yerine.
Merdivenlerden inerken benim için yavaşlıyordu, ne kadar da inceydi.
~Kerem Kara mı ince?
Tamamen aşağıya indiğimizde birden fazla araba vardı. Bir, iki, üç, dört. Evet tam dört araba vardı. İkisi büyük arabaydı ikisi de sportif arabalardı.
Yola doğru ilerledik hızlı adımlarla. Yağız en öndeki arabanın sürücü koltuğundaydı, bize el salladı gülerken.
Güldüm istemsizce. Kerem kapımı açtığında geçip yerleştim. Daha sonra Kerem diğer taraftan dolaşıp sürücü koltuğuna yerleşti.
Yağız önümüzde gidecekti. Kerem'in bu Yağız'a siniri bozuluyordu, görüyordum.
Yağız son hız gittiğinde Kerem arabayı çalıştırdı. Hızla ilerlemeye başladık. Emniyet kemerimi taktım.
"Kendini üzmek yok tamam mı?" dedi gülümseyerek. Arada bir dikiz aynasına bakıyordu, daha sonra sol tarafında kalan aynaya.
Kafamı salladım. "Tamam sevgilim."
Boğazını temizledi. Böyle sevgilim demem değişik geliyordu galiba.
Bir süre daha sessiz ilerledik. Hızla küçük yoldan gitmeye devam ediyorduk, sanki yol gittikçe küçülüyordu.
Arada bir etrafa bakınıyordum, ormanın bazı yerlerinde çukurlar vardı. Çamur, ot, birbirinden değişik bitkiler.

...

Sonunda ormandan çıkmıştık. Asfalt yola çıkmadan önce iki yol ayrımı vardı ve bizim geldiğimiz yolun yanında bir sürü adam vardı.
Etrafta hep teller vardı, dikenli dikenli. Diğer yolda yine adamlar vardı ama orada tel falan yoktu.
Hızla sol tarafta kalan asfalt yola girdik ve son hız ilerlemeye devam ediyorduk.
"Burası neresi tam olarak?" dedim, anlayamayarak bakıyordum.
Nefesini verdi. "Burası tamamen benim. Eskiden çöplüktü burası."
Orman mı? Ne? Ne dediğini bilmiyordu galiba. Çöplük nasıl orman olabilir?
"Nasıl diyorsun değil mi? Bundan bilmem kaç yıl önce, burada hiç ağaç yoktu, varsa da tek tük. Ama bu yolun başından beri ağaç vardı, zaten gördüğün gibi çok yaşlı ağaçlar..."
Devam etmeden önce nefesini verdi. "Sekiz yılda çöplüğü ormana çevirdim. Bazı kişiler de ağaçlar konusunda yardım etti tabi."
Demek o yüzden hayvan yok buralarda. İlginç, hatta çok ilginç! Çöplüğün orman olacağını hiç düşünmezdim.
"Ve bir sürü insan ölüsüyle dolu."
Son kelimeleriyle nefes almayı bırak kendimi kaybedecektim. Kaldığımız yerde bir de ölü insanlar mı var şimdi?!
Ormanın içindeki evden ne bekliyorsun?
~Buranın suyu nereden geliyor Naz, bir onu öğrenemedin?
"Merak etme," dedi, kaşlarını çatmıştı.
"Çok derine gömülüyor!"
Ha, iyi bari... Ne kadar da rahat ya?! Ben az kaldı, kafayı yiyeceğim!
Nefesimi verdim. Daha neler duyacaktım? Duymaya da korkuyordum.
"Tamam, daha fazla birşey söyleme. Normalleştirmişsin sen bu işi..."
"Evet," diye ekledi. Birşey demeden yola bakmaya başladım. Dudaklarımı birbirine bastırdım, neden titiriyorum?
Bu adamın bana zarar verme fikri aklımın bir köşesinde duruyordu hala. Bana zarar verir miydi? Verse başta vermez miydi?
Bana zarar verecek olsa bana iyi davranır mıydı? Bana zarar verecek olsa kimseye anlatmadığı şeyleri anlatır mıydı?
Bana güveniyordu ve bu beni nedense mutlu ediyordu.
Bende ona güveniyordum. Güvenmek büyük meseleydi ama ben ona gözüm kapalı güvenirdim.
~Kerem sana güvenmiyor aşkım.

_____

Kerem arabayı durdurduğunda büyük bir binanın önündeydik. Her zamanki gibi. Çok fazla kalabalık vardı, önceki davete göre çok farklıydı.
Kalabalıktan nefret ediyordum. Kafamı çevirip camdan baktığımda sahil olduğunu gördüm. Ah, mükemmel görünüyordu. Bir de güneşin batması. Ne kadar güzel görünüyordu.
"Naz inmiyoruz mu gülüm?"
Kafamı çevirip Kerem'e baktığımda bana dikkatle baktığını gördüm.
"Zorunda mıyız bu davete gitmeye?"
Kaşlarını çattı. "Çok mutluydun, neden böyle dedin şimdi?"
Nefesimi verdim. Kafamı salladım hafifçe. Acıyla gülümsedim. "Bana göre değil böyle yerler."
"İn," dedi gözleriyle işaret ederek. Yutkundum. Arabadan indiğimizde etrafa bakınmaya başladım. Gerçekten fazla kalabalıktı, yavaş yavaş içeriye geçiyorlardı.
Kerem'i gören çoğu kadın cilve yaparcasına bakıyor, bu beni delirtiyordu. Dik dik bende kadınlara bakıyordum.
Bazıları aralarında konuşuyorlardı, Kerem'i konuştuklarına yemin edebilirim.
Kerem yanıma geldiğinde elimi tuttu sıkıca. Gözlerimiz birleştiğinde hafifçe gülümsedi.
"Sen buradaki herkesten daha üstünsün!" dedi dişlerinin arasından, ama sinirli değildi tabi ki.
Kafamı salladım sadece. Dudaklarını ıslattı. "Tamam mı?" dedi sessizce.
Kafamı salladım yine. "Tamam."
Binaya doğru ilerlemeye başladık hızla. Birkaç paparazi geliyordu arkamızdan.
"Kara bey nasılsınız?"
"İlişkiniz çok iyi gidiyor galiba. Bir açıklama yapmayacak mısınız?"
"Çok yakışıyorsunuz. Sevgiliniz model mi?"
"Naz hanım ne iş yapıyorsunuz?"
"Çok güzelsiniz."
"Bir fotoğraf alabilir miyiz Kara bey?"

Binanın önüne geldiğimizde bir güvenlik karşıladı bizi. Kerem dik bakışlıydı ve sertti. "Kara," demesine gerek kalmadan güvenlik kapıyı açtı. "Buyurun efendim, hoşgeldiniz."
Yüzümü astım. Mutsuz oluyordum böyle yerlerden. Zaten Esin'le çalıştığımız yerler de hep böyle oluyordu.
İçeriye geçtiğimizde bu sefer masaların sandalyeleri yoktu. Bu masalara ne deniyordu bilmiyordum. Herkes ayaktaydı, güzel bir şarkı ayak uyduruyordu ortama.
Kerem bir süre etrafa göz gezdirdi. Bana baktığında gülümsedi hafifçe. "Biraz daha vaktimiz var bence," dedi gülümseyerek. Kaşlarımı çattım ama gülümsüyordum.

"Balık ekmek yemeğe ne dersin gülüm?"


Yazım yanlışlarıma bakmayın, daha düzenleniyor..

Yorumlarınızı bekliyorum

Şuradan yıldıza tıklayabilirsiniz:)

BÖYLE SEVERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin