14.Bölüm

487 23 6
                                    

Arkadaşlar çok az oylama olduğu için bölüm atasım gelmiyor :(
(Normalde şu an 40 bölümü yazıyorum)

14. Bölüm

"Kelimeler kifayetsiz kalıyor çoğu zaman, gözlerin varken."

Sisli bir hava düşünün. Bu havada Kerem Kara'nın ormanındasınız. Kendinizi çok yalnız ve çaresiz hissediyorsunuz. Her an birşey olacak gibi geliyor içinizden. Benim çoğu zaman içimden, bu adamın ne kadar ilginç biri olduğu geldi. En son söyledikleri şeyleri duyduktan sonra. Bu adamı, Kerem Kara'yı çok yaralamışlar.

Hayat sende yola geleceksin de iyilere güleceksin.

Gözlerimi açtığımda hava çoktan açılmıştı. Yataktan kalktığım gibi banyoya ilerledim, rutin işlerimi hallettikten sonra hızla aşağıya indim. Kerem yoktu. Kahvaltımı yaptıktan sonra, Hasan eşyalarımı getirmişti. Eşyalarımı odama götürdükten sonra biraz film izledim.

Öğle olmuştu. Kerem hâla yoktu. Sıkıntıdan patlayacaktım neredeyse. Mutfağa gidip yemek yapmaya, daha doğrusu pasta yapmaya karar verdim. Çilekli pasta yapacaktım. Malzemeleri aramaya başladım.

...

(5 Saat Sonra...)

Pastanın kekini pişmesi için fırına yerleştirdim. Ellerimi yıkadım daha sonra. Şarkı söylemeye başladım. "Tamda terk etmek üzereydim bu şehri, ait olmadığım sokaklara dönmek için..."
Kerem'in sesiyle birlikte olduğum yerde sıçradım.
"Aniden sen geldin ve mahvettin beni."

Yutkundum. Dönüp baktım daha sonra. Kapıya belini yaslamış, bana bakıyordu. Hafifçe kafasını salladı. "Ne yapıyorsun sen?" dedi hafif tebessümle. Nefesimi verdim. "Özür dilerim, bir daha girmeyeceğim ya..." Bana doğru adımlar atmaya başladı.

Kalçamı tezgaha yasladım. Karşımda durduğunda sadece gözlerime bakıyordu. "Özür dilediğin için affetmiyorum." Şaşkınlıkla baktım. "Nasıl ya, ne deseydim?" Gülümsedi hafifçe. "Cezanı düşünüyorum..." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Hmm..." Nefesimi verdim. "Ne cezası? Kelepçe falansa bileklerim çok kötü..."
~Kelepçeyi vur zulüm ol gel Kara.
Gülümsedi tekrardan. "Hayır, değil." Nefesimi verdim tekrardan. "Ha, iyi." Gülümsemesi daha geniş bir hâl aldı. "Gel bakalım buraya," dedi daha sonra kucağına aldı beni hemen.
Ellerimi omuzlarına yerleştirdim. Kapıya doğru ilerlemeye başladı. "Nereye gidiyoruz..."
"Sessiz ol," dedi hemen. Gülümsüyordu ve bu benim nedense sinirimi bozmuştu. Merdivenlerin altındaki kapının önüne gelmiştik. Kapıyı açtı, yürümeye devam etti. Merdivenlerden indiğimizde havuzun olduğu kapıya doğru ilerledi.

"Kerem," dedim korkuyla. Gülümsüyordu. Zaten başka birşey yapmıyordu. "Kerem," dedim tekrardan. Kapıyı açtı içeriye ilerlemeye devam etti.
"Efendim?" dedi gülümseyerek. Sinirle kaşlarımı çattım. "Ben senin efendin miyim..."
"Doğru," dedi hemen gülümseyerek. "Efendim değil, gülümsün."

Öylece bakmakla yetindim. Havuzun önüne geldiğimizde bana baktı.
"Düşündüğüm şey değil mi?" dedim. Gülümsemesi silindi yavaş yavaş. Dudaklarını birbirine bastırdı. "Düşündüğün şey ne bilmiyorum ama..."
"Kerem..."
"Gülüm."
Nefesimi verdim. "Bak, özür dilerim. Bir daha olmayacak, vallahi. Yemin ediyorum girmeyeceğim mutfağına. Söz..."
"Çok konuştun." Bir iki adım attı daha sonra havuza doğru. Kaşlarımı çattım. "Hayır Kerem!" dedim korkuyla. "Hem ben yüzmeyi..." Ne olduğunu anlayamadım. Suyun vücuduma temas etmesiyle soğuğu hissettim. Suyun dibine doğru gömülürken nefeslerim azalıyordu.
Ben yüzmeyi bilmiyorum ki.

Çırpınmaya başladım suyun içinde. Daha da dibe batıyordum. Ağzımdan baloncuklar çıkmaya başladı.
Nefes alamıyordum, sanki boğazımı tutmuşlar, sıkıyorlardı... Gözlerim kapanıyordu. Kalp atışlarımın sesi ağzımdan geliyor gibiydi.

BÖYLE SEVERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin