12.Bölüm

688 19 16
                                    

12. Bölüm

Kitap Şarkısı -
Kahraman Deniz: Böyle Sever

____

Kelimelerle anlatamıyorum bazen hissettiğim acıları. Öyle derin, öyle içten bir acı ki. Sanki hiç dinmeyecek birşey gibi sızlıyordu içimde. Nefessiz kalıyorum çoğu zaman. Ama neden? Hiçbir şevkat görmemiş, sevgi hissetmemiştim. Zamanında, ya da eskiden. Her neyse. Çok ağır kelimeler duydum. Kimden olduğunun hiç önemi yok. Öyle yaralıyor, yıpratıyor ki. İşte kelimeler yetmiyor anlatmaya...

Sevgi, merhamet, şevkat... Bunun gibi bir sürü güzel duyguları hissettirmemişti kimse bana. Ama ona rağmen hepsi içimdeydi. O kadar sevgi dolu bir kalbim vardı ki... Bunun övünülecek bir yanı yok. Kendimi sevmiyorum ama, o içimdeki küçük çocuğu, henüz büyümemiş olan çocuğu... Saf temiz kalbimi, merhametli kalbimi çok seviyordum.

Siz siz olun. Kimseyi kıracak sözlerde, söylemlerde, davranışlarda bulunmayın.
Öyle bir gün gelir ki, o kırdığınız kişinin mezarı başında ağlarsınız...

...

Çok değişik bir şekilde uyanmıştım. Kendimi ne iyi, ne de kötü hissediyordum. Rutin işlerimi hallettikten sonra aşağıya inmiştim. Kerem yoktu. Galiba gitmişti. Hızlıca bir kaç birşey atıştırdım. Daha sonra can sıkıntısından Esma ablanın yanına, mutfağa gittim. Uzun uzun sohbet ettik. Ama bir yandan da işlerini halletti. Bende yardım ettim edebildiğim kadar. "Çok yakışıyorsunuz Naz hanım."
Hiç beklemediğim anda söylemişti. Doğrusu şaşırmıştım. Gülümsüyordu. Gülümsemesine karşılık gülümsedim.
"Yanlış anlamayın efendim ama, Kara bey fazla sinirli değil mi? Nasıl dayanıyorsunuz?" Yutkundum. Ne diyebilirim ki doğru söylüyordu.
"Efendim ben özür dilerim..."
Kafamı salladım hafifçe. "Hayır. Ne özür diliyorsun? Haklısın. Biraz sinirli ama, ben onu her haliyle seviyorum." Gülümsemeye devam ediyordu.
"Çok yakışıyorsunuz gerçekten."
Gülümsedim. Düşüncesi bile gülümsetiyordu ama neden?

...

Esma abla gitmişti. Yarın da gelmeyecekti.
Neredeyse iki saat geçmişti. Sıkıntıdan patlayacaktım.Kapının açılmasıyla birlikte kapıya baktım. Hasan içeriye girdi. Elinde paketler vardı. Hızla masaya bıraktı hepsini. Bâya yorulmuştu anlaşılan. Ayağa kalktım yavaşça.
Bana baktı daha sonra. "Bunlar senin yenge. Geç kaldım affola." Gülümsedim hafifçe. "Sıkıntı yok, zahmet ettin."
"Görevim yenge. Dikkat et, birşey olursa hemen dışarıdayım." Daha sonra çıkıp gitti. Paketlerin yanına doğru ilerledim. Elime birini aldım. Açmaya korkuyordum. Kerem'den herşeyi beklerim.
İnşallah güzel elbiselerdir. Paketlerin hepsini kucakladım. Merdivenlere ilerledim daha sonra.

...

Elbiselerden kırmızı renkte olanı seçmiştim. Siyah ayakkabıları ve bir kaç aksesuarı vardı. Birkaç birşey atıştırdıktan sonra dışarıya çıkmaya karar verdim. Nedense dışarıya çıkmama Kerem izin vermiyordu. Ona kalırsa herşeye izin vermiyordu da, neyse.
Ormana doğru ilerlemeye başladığımda Hasan'ın sesini duydum. Baya sinirli geliyordu. "Yenge!"
Dönüp baktım. Kaşlarını çatmıştı galiba.
"Nereye gidiyorsun?!" Kafamı salladım hafifçe. "Sana ne. Sana hesap mı vereceğim?" Bana doğru adımlar atmaya başladı. Yutkundum. Yanıma geldiğinde nefesini verdi. Yakasını düzeltti. Hafifçe kafasını eğdi. "Affet yenge ama, Kara'ya söz verdim..." Kaşlarımı çattım. "Ne sözü?"
Nefesini verdi tekrardan. "Görmüyor musun yenge, neredeyiz? Burası güvenli bir yer değil... Kara'ya seni koruyacağıma dair söz verdim." Gözlerimi devirdim. "Buradayım. Bir yere gittiğim yok."
"Olsun yenge. İçeriye geç lütfen." Nefesimi verdim. Eve doğru ilerledim. Arkamdan geliyordu, telefonu çalmaya başladı. Bir süre sonra sesi kesildi.
"Efendim abi."
Yanımdan geçip, evin arka tarafına doğru ilerlemeye devam etti.

BÖYLE SEVERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin