En sonunda dayanamadı.
Arkasına bakmadı.
Koşarak uzaklaştı.
Ve biz de arkasından baka kaldık...
Ne yapacağıma şaşırmıştım, biz neden ona böyle saçma bir soru sormuştuk ki? Çocuğu ağlatmıştık ve bu beni üzüyordu. Bethany suçluuu!!!
"Çok iyi iş başardık, çocuğu üzmekten başka bir şey becermedik."
"Umrumda değil." Deli bu kız! Kafada bir kaç tahta eksik diyemeyeceğim, çünkü bir tane bile yok!
Kızın yüzüne tip tip baktım. Ağzım açık kalmıştı. Omuz silkti ve hamağa oturdu. Konuşmaya başladım. "Sen nesin ya? Az önce onu bırakmam için kavga eden kişi sen değil miydin?"
"Evet, bendim." Yerden çimen koparıp onlarla oynamaya başladı.
"Eee, şimdi ne oldu? Ne değişti?"
"Bilmiyorum, umrumda değil işte." Ağzının ortasına geçirmek istiyordum.
"Her neyse, zaten umrunda olmaması Harry için daha iyi." Umursamaz bir ifadeyle konuşmuştum.
"Ondan uzak duracaksın!" Gel de geçirme!
"Kapa çeneni Bethany! Neyden bahsediyorsun? Az önce umrunda değildi! Evet, senin asıl beni üzmek için Harry'i kandırıyordun! Harry'i bu işe karıştırmayacaksın bu kadar! Ben yıpranacağım kadar yıprandım, artık hiç bir şey bu kalbin çektiği acıları geçemez." Kardeş acısı... Berbat bir duygu...
"Diana, saçmalamayı (şimdi burada Sevda -arkadaşım- olsaydı; "Saç malanmaz, taranır!" derdi) kes! " Ayağa kalktı ve ilerlerken durdu ve arkasına dönüp seslendi. "Sadece ondan uzak duruyorsun. Yoksa olacaklara katlanacak kişi ben olmayacağım!"
"Bethany bana karışma! Bana karışma, ona karışma ve en önemlisi aramızdakilere karışma!!" Umursamadı ve gitti. Gitti. O da gitti. Yalnız başımaydım. Sonra aklıma spagetti geldi. Yanımda durduğunu farkedince rahatladım.
-Javadd- bana sesleniyordu. Hey? Diana? Orada mısın?
...
Hey? Bir kaç kez böyle seslendikten sonra cevap verdim.
Buradayım.
Ne oldu? Neden cevap vermedin? 'Of' layıp etrafıma bakındım. Diana cevap vermeyecek misin?
Üzgünüm, anladın mı? Üzgünüm işte.
Harry mi? O mesele mi? Olayları teker teker anlattıktan sonra bir soru sordu ve bu soru beni çok heyecanlandırmıştı; Diana, yanına gelmemi ister misin?
Sen mi? Javadd? Ziam yani? Tabii ki gel! Seni görmeliyim! Ama gelmeden önce Harry'den anahtarımı al.
Tamam, 5 dakikaya oradayım.
-5 DAKİKA SONRA-
Hiçbir şey yapmadan ötlece oturmuştum. Sadece kapının önünde her geçen kişinin yüzüne bakıp, Liam mı, Zayn mi olduğuna bakıyordum. En sonunda geldi; Zayn geldi.
Heyecan içimde yayılırken sadece onun yüzüne bakmak ile yetindim. O da bana bakıp gülümsedi ama ben ona karşılık veremeyecek kadar heyecanlıydım. Anahtarları bana uzattı ve gülümsemesi yüzünde daha çok yayıldı.
"Merhaba Diana. Beni tanıdığını düşünüyorum."
"Zayn. Javadd. Liam. Ziam. Perrie. İnanamıyorum!" Anahtarları elinden aldım. "Bunca süredir neden bana söylemedin?"
"Doğru anı bekledim. Diana, benimle kaç defa konuştuğunun farkında mısın? Yani zihninden..."
"Bir dakika? Ben seninle zihnimden konuştuğumu mu söylüyorsun?"
"Sen, 'iç ses' olarak adlandırdığın kişinin kim olduğunu sanıyorsun?" Hâlâ gülümsüyordu ve çok tatlı gözüküyordu. Kirpikleri zürafa kadardı.
"Ben, kendi kendime seslendiğimi sanıyordum." Gülmeye başladı.
"O bendim. Saçma konuştuğumu düşünüyordun, ama hangi söylediğim yanlış çıktı ki?"
"Evet, haklıydın. İçeri girelim; spagetti borcum var sana." Ben de gülümsedim ve spagettiyi alıp içeriye geçtik. Tabakları spagettiyi koyup yemeye başladık.
"Harry nasıldı?"
"Üzgün. Zarar görmüşe benziyordu. Bethany'nin gerçekten amacı ne?"
"Hiçbir fikrim yok." Spagettiyi çatalıma sardım ve ağzıma götürdüm. Olanlar aklıma geldikçe içimde bir sinir krizi patlaması ortaya çıkıyor.ama bunu dışa yansıtmamak için her türlü yolu denesemde, farkettiriyordum.
"Yeter Diana, bu kadar sinirlenme."
"Sinirlenmemek mi? Nasıl yapmamı bekliyorsun? Tüm olanlara karşı uslu uslu şurada oturup gülümsemem mi gerekiyordu?!"
Tekrar elimde olmayan bir güç saçlarımı çekmeye başladı ve önümdeki tabağı yere fırlattım. Çığlık attım ve saçlarımı çekerken koşarak odadan çıktım. Ağlamaya başladım. Zayn'in karşısında rezil olmak istemiyordum. Daha fazla.
Tekrar benim bile kulaklarımı sağır edecek bir çığlıkla, o lanet saçlarımı çekişim bir oluyordu. Aniden içeri Zayn girdi, ya da başka birisi. Bilmiyorum. Yüzünü görmemiştim ama onun olduğundan emindim.
Gözlerim sımsıkı kapalıydı, bu yüzden hiç bir şey göremiyordum; karanlıktan başka. Zayn (diye düşündüğüm şahıs) yanıma geldi ve bir kuvvetle ellerimi saçlarımdan çekti ve tek eliyle ellerimi birleştirdi. Ben hâlâ çığlık atıyordum. Diğer eli ile de yanağımdan birbiri ardıncasına kovalayan göz yaşlarımı sildi. Kulağıma yaklaştı ve hafif nefesini kulağımda hissettim. Bu Zayn değildi. Hayır bu o değildi; bu Louis'di.
"Sakin ol Diana, her şey geçecek..."
^*^
Arkadaşlar, kısa oldu; farkındayım. Ben hâlâ mat projemi vermediğimden kaynaklanıyor olabilir. 180 sayfalık kazık soruları bitirmem gerekiyordu, 1 ayda! Her neyse, umarım beğenmişsinizdir. Merak etmeyin yaz tatilinde yb yağmuruna tutacağım sizi!
Haa, bir de! Sınır koyuyorum; 10 yorum ve 10 vote. Normalde de oluyor ama ben işi garantiye almak istiyorum. Teşekkür ederim şimdiden.
Sizi seviyorum, bilmem söylemeye gerek var mı; ve Louis'in de sevdiğine eminim! 😍😎🍥🍡

ŞİMDİ OKUDUĞUN
For Reality (Louis Tomlinson)
Fiksi PenggemarGözlerini açtı ve benim gözlerime kenetledi. O mavi gözleri... Beni öldürüyordu. Sadece bana bakmasıyla içimde büyük bir huzur oluşuyordu ve bu çok güzel bir histi. Kendimi onun kollarına bırakmak istedim ama bunu yapmayacaktım. Ondan olabildiğince...