''Kısasa kısas Diana, kısasa kısas...''
Bunu demesiyle elimdeki telefonu bir sinirle yere fırlattım ve telefonun gözümün önünde parçalanmasını izledim. Kırık elimin acısından bir çığlık attım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. Kendimi tutamıyordum ve o adam her ne haltsa fazla ileriye gittiğini düşünüp saçlarımı yoluyordum. Biraz sakinleşince yerdeki telefonn kırıklarını toparlayıp çöpe atmam ile kapının çalması bir oldu.
Üstümü başımı düzeltip kapıyı açtım. Karşımda Louis'i görünce dona kaldım. Eğer sırf benim için buraya geldiyse göreceği de vardır.
''Okulun bitmesine daha 3 saat var. Neden geldin?'' Ayakkabılarını çıkarıp koltuğun olduğu yere ilerledik. Nedense ikimizde koltuğa otumayıp önünde durmaya başladık.
''One Direction'dan çağırdılar. Tüm sınıfınn önünde çok utanç vericiydi.'' O konuşurken aklıma Arthur geldi ve yanağımdan bir damla yaş süzüldü. Louis de hemen farketti tabii.
''Neden ağlıyorsun bebeğim?'' dedi ve kolunu belime doladı. İstemsizce geri çekildim. Konuşmaya devam etti ve bana bir adım daha yaklaştı. '' Okul meselesi mi? Aklına bu kadar takma. Önemli bir şey değil. Hepimiz en az bir defa okuldan uzaklaştırılmışızdır öyle değil mi?'' O arabanın mototuna papağan kaçmış gibi konuşurken ben onu durdurmaya çalıştım. Hem laflarını hem de adımlarını. Burnuma kadar girmişti.
''Louis o yüzden değil.'' Beni takan kim? Devam etti. Sesimi yükselttim ben de. ''Louis!'' Dinlemiyor. Koltuğun üzerine çıktım ve tekrar ona bağırdım. Benim yanıma gelmişti; tam karşımda duruyordu. İçimde oluşan tüm sinirle tokadı yapıştırdım. Koltuktan indim ve üzerine yürümeye başladım. Sonunda susmuştu.
''Beni dinle dedim sana'' Üzerine yürüdüm ve onu ittirdim. ''Bu yüzden ağlamıyorum ve ağlamayacağım da.'' Bir kez daha üzerine gitti ve onu ittirdim. ''Seni görmek istemiyorum.'' Tekrar aynı hareket... ''One Direction'unuz falan da umrumda değil.'' Söylememe gerek var mı? ''Şimdi buradan git ve hiç kimse gelmesin.'' Söylemekten bıktım ama yapmaktan bıkılır mı? Dışarıya çıkktık ve Louis'i dşarıya attığım gibi içeriye girip kapıyı kilitledim. Çömelip sırtımı kapıya yasladım ve ağlamaya başladım.
Ben ne yaptım? Şu an en çok ihtiyacım olan kişiyi dışarıya attım. Kimsenin gelmemesini istedim ve elimde fırsat varken rahatlamadım ve onu dışarıya atıp bu fırsattan uzaklaştım. Ben salağım! Kendimi boğmak istiyorum! Ama şu an en çok yapmak istediğim bir şey var. Bunu yapmak için ayağa kalktım ve odama çıktım. Odamdan dosyamı açtım ve içinden bir kağıt çıkardım. Bu kağıt Louis'in derste gönderdiği nottan kalan parçalardı. Bay Robert onu parçalamıştı ama ben yine de o parçaları dosyamın içinde koymuştum.
Elime ir bent aldım ve onu elimden geldiği kadar tamir etmeye çalıştım. Gözlerim bordoya dönüşmek üzereydiler ve felaket bir şekilde ağarıyorlardı. Ben bu çukura nasıl düştüm? Hayatımı kendi ellerile mahvetmiştim. Son bir kaç gün son bir kaç sene gibi geliyor. Ve kesinlikle son bir kaç günde hiç ağlamadığım kadar çok ağladım.
Bu not, Bella'nın intaharı, Harry, ağlama krizleri, Arthur, bir adamın benden hıncını alması, annemin aniden kaybolması ve en önemlisi bir Iphone 5'in parçalanması... Bunları sen istedin Dİana. Şimdi de sen katlanıyorsun işte. Gördüğün gibi aşk hayatını mahvetti. Aşk her şeyi mahvediyor! Aşktan nefret ediyorum. Ama bir o kadar da seviyorum. Bugün, hatta şimdi, hayatımda hiç yapmadığım bir delilik yapacağım. Ve buna gerçekten çok ihtiyacım var.
Aşağıya indim ve montum ile anahtarımı alıp dışarıya çıktım. Arabama binip doğruca gitmeye başladım. Hayatımda sadece 2 defa gitmişti oraya. Ama onlar da eski abim ile. Ölen abim ile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
For Reality (Louis Tomlinson)
FanfictionGözlerini açtı ve benim gözlerime kenetledi. O mavi gözleri... Beni öldürüyordu. Sadece bana bakmasıyla içimde büyük bir huzur oluşuyordu ve bu çok güzel bir histi. Kendimi onun kollarına bırakmak istedim ama bunu yapmayacaktım. Ondan olabildiğince...