Gel dedim, gel dedim, gelmedin yârim
Senden bana fayda yok
Ağrısın, sızısın
Ağladım, ağladım, ağladım
Yârim yârim diye, duymadın sağ olasın.
"Seni küçüklüğünden beri tanırım Osman, bu bahçede torunumla birlikte oynadığınız günler daha dün gibi gözümün önünde beliriyor. Her zaman naif çocuktun. O zamanlar da bile derinlere dalmayı, saklı olan güzellikleri keşfetmeyi severdin. Karınca yuvalarında kraliçeyi bulmak için başımızın etini yerdin. Bi ara bu tezini arılar da uygulamak istedin. O yüzden acile kaldırılmıştın haylaz çocuk. Yani demem o ki hiç değişmemişsin, kraliçe kovalamaya devam ediyorsun."
Cemal Arkan soluk almak için bardağından bir yudum su içti. Gözleri, kederli Osman'ın üzerindeydi. Bütün olan biteni yiğitçe çıkıp anlatmış sonrasında özür dilemişti. Her zaman sevgi duyduğu bu çocuğa karşı şimdi derin bir saygıyla bakıyordu.
"Melisa'yı görebilir miyim? Biliyorum çok şey istiyorum ama onu son kez görmeden gitmek istemiyorum. İkimizde bunu hak ediyoruz."
"Üzgünüm evlat. Melisa bana emanet edildi. Onun tırnağı kırılsa hesabını ailesine nasıl vereceğim diye düşünürken su düştüğümüz duruma bak. Ailesine haber vermemizi istemedi. Yaşadıklarını öğrenselerdi bir daha bize gelmesine izin de vermezlerdi. Rüstem'in çok katı çizgileri vardır. Sınırı çizdi mi dile kolay onları aşmak. Laf anlatmak kolay değildir yani. Öyle yitik çocuk gibi bakma bana. Peki peki, eh sen gelmeden evvel kütüphaneye gidiyordu."
"Bu iyiliğinizi hiç unutmayacağım."
Cemal Arkan elini sallayarak; "Oyalanma, Kenan görmesin seni buralarda. Bilirsin biraz delidir. Hoyrattır, bir kaya gibi serttir ama çatlayan kayaların arasından çiçeklerin yeşermesi gibi mucizelere de şahidiz değil mi? Sadece ona bu ilhamı verecek biri lazımdı."
"Anlıyorum sizi." dedi Osman yaşlı adamın neyi kastettiğinin farkında olarak.
"Sen hala burada mısın? Hadi kaybol gözümün önünden."
Melisa konağın en çok sevdiği bölümünde yani kütüphanede oturuyordu sadece. Tavandan yere kadar uzanan cam pencereler sayesinde denizi izleyebiliyordu. Sanki deniz şu an ayaklarının altındaymış gibi izlenim veriyordu. Kitaplar ve deniz bileşimi Melisa için dinginlik kaynağı oluyordu bir nebze. Dün yaşadığı korkunç olaylar hala tazeydi. Ölümün kıyısında gezmiş, hakarete uğramıştı. Eliyle sargılı olan yüzüne dokununca irkilerek geri çekti elini. Sanki yeniden aynı barbarlığı yaşayacak gibi.
Kapının tıklatılmasıyla başını çevirince Osman'ın üzgün haliyle kütüphanenin içinde durduğunu gördü. Ne ara sesini duyurmadan içeri girmişti ve ne kadar izlemişti onu kendini göstermeyerek.
"Seni görmek istedim." dedi Osman yutkunarak.
Melisa cevap vermeden sadece bakıyordu. Onu görmeyi istemişti ama geleceğini hiç tahmin bile etmezdi. Yine neleri aşmışta gelmişti. Sen iste demişti herkesi karşıma alırım. Gerçekten bunu yapmıştı, tek başına göğsünü gere gere denemişti.
Yavaş hareketlerle kızın yanına oturarak ilk tanıştıkları günkü gibi sessizce Kara denizin haşin, sert dalgalarını izlediler. O zaman yan yana iken buldukları huzuru şimdide bulmak için beklemişlerdi ama kaybedileni tekrar kazanmak pek kolay olmasa gerek.
"Nasılsın?" diye fısıltıyla sorusunu sordu. Korkuyordu onu bir daha üzmekten ve incitmekten.
Doğrudan denize bakarak; "İyiyim." diye cılız çıkan sesiyle verdi cevabını. Dün yaşanan olaylardan sonra ne kadar iyi olabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ander İkbalim
RomanceKolunu ufuk çizgisine doğru kaldırdı. Elini açtı, nazlı kar tanesinin avucunda erimesine izin verdi. Burnu üşümekten kızarmış, gözleri de yaşarmıştı. Onu bir daha görememekten korkuyor, yarım kalan portresini bitiremediği için üzülüyordu. Poz vermek...