20 Ekim 1990
Melisa'nın kaderi,yağmurlu ve fırtınalı bir gece vakti ninesinin amansız mide sancılarıyla başlamıştı. Seslerle uykusundan uyanmış, evin telaşlı fertlerini gördüğünde, neler olup bittiğini anlamaya çalışmıştı. Annesi, ninesine sıcak su torbası hazırlayıp midesine koyuyor ve ağrısını hafifletmek için bir nebze fayda sağlar umuduyla bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Ama ninesi bunu istemiyor sadece "ölüyorum beni hastaneye getirin" diye can havliyle bağırıyordu.
Bu duruma daha fazla seyirci kalmak istemeyen evin babası Rüstem efendi ise çareyi hastaneye gitmekte bulmuştu. Belli ki annesi bu sefer diyetini fazla aksatmış, rahatsızlanmıştı. Taksi çağırmak için kasabanın taksi durağını aramış, köyün adresini de vermişti. Allah'tan ikamet ettikleri köy kasabaya yakındı.
Yarım saat sonra kapılarına gelen taksiye binmişler, daha da artmaya başlayan fırtına da yola koyulmuşlardı. Artan yağmurun şiddetiyle yollar su gölüne dönüşerek vaziyet tehlikeli bir hal almaya başlamıştı. Böyle bir gecede dışarıda bulunmak bir faninin isteyeceği en son şey olurdu. Taksi şoförü tedirgin olmuş, başlarına bir şey gelecek diye endişeden aralıksız söylenmişti.
" Bu yağmur neden dinmez. Sele gitmeseydik bari. Yok yok buraya kadar daha gidemeyiz. Tamam kaldık burada mahsur. Ah ah nenem ah hasta olacak bu geceyi mi buldun?" Bu hallerine dayanamayan Rüstem efendi en sonunda adamı sert bir şekilde ikaz edip susmasını ve önüne bakmasını söyledi. Güç bela kuvvetli yağan yağmur eşliğinde hastaneye geldiler. Ücretini alan taksici arkasına bakmadan toz olmuştu, canı tehlikeye düşmeden kurtulduğu için binlerce kez şükür etmişti. Demek ki birilerinin canı pek tatlı ve kıymetliydi.
Doktor yaşlı kadıncağızı muayene ettikten sonra şehirdeki hastaneye sevk edilmesinin gerekli olduğunu söylemişti. Ardından hemen ambulansla hastayı Trabzon'a yollamışlardı. Lakin Rüstem efendi, eşi ve kızıyla arkada kalmışlardı. Taksi bulmak için kasabanın ana caddesine doğru yol alan Rüstem efendi amansız yağan yağmurun altında sırılsıklam olmuş, üşümüştü. Karanlığın, rüzgarın ve yağmurun etkisiyle önünü göremiyor adımlarını rastgele atıyordu. Birden ani frenle duran arabanın önünde göl olmuş zeminin üzerine yuvarlandı. Sürücü hemen yanına koştu ve durumuna baktı. Adamın bilincinin açık olduğunu gördüğünde, Allah'a şükür etti. İyi olduğunu, şehirdeki hastaneye gitmek için taksi aradığını söyleyen Rüstem efendiye, kendisinin de yol güzargahı aynı yönde olduğu için bırakabileceğini söyledi. Bunun üzerine eşini ve kızını da alarak Allah'ın göndermiş olduğu kurtarıcıyla hastaneye doğru yola koyuldular.
Rüstem efendi yanındaki otuz yaşlarına doğru yaklaşmış, yakışıklı, yanık tenli adama bakıp; "Sağol oğlum. Seni karşımıza bu amansız gecede Allah çıkardı. Taksi bulmak imkansız iken şimdi bir araba bulduk, hastaneye gidiyoruz. Size borçlandık evlat." dedi Rüstem efendi tok sesiyle
Genç adam ise mahcup olmuş bir şekilde; "Ne borcu efendim. Size bir şey olmadı ya tek dileğim budur."
"Şehirli misin?" dedi Rüstem efendi. Şimdi kimin nesi fesi olduğunu öğrenmek için araştırma zamanıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ander İkbalim
RomantizmKolunu ufuk çizgisine doğru kaldırdı. Elini açtı, nazlı kar tanesinin avucunda erimesine izin verdi. Burnu üşümekten kızarmış, gözleri de yaşarmıştı. Onu bir daha görememekten korkuyor, yarım kalan portresini bitiremediği için üzülüyordu. Poz vermek...