Bana bir mutluluk söyleyin ki acı karşılığında elde edilmiş olmasın.
Üşüdüğünü hissedince hafiften uyanmaya başladı. Üzerinde ki ağırlık veren örtülerin altında ezilmiş gibiydi. Kat kat örtündüğü halde neden üşüyordu ki? Açmamak için direttiği gözlerini sonunda acınca olmak istemediği odada bulunduğundan dolayı hayıflandı. Halbuki uyuduğu zaman kabus gibi yaşadıkları bitecekti. Sonrasında kendini istediği yerde bulacaktı. Üzülerek görüyordu ki duası kabul görmemiş, talihsizliğiyle bomboş odada tek başına uyanmıştı. Babasının gözlerinde gördüğü hayal kırıklığını yeniden yaşıyor gibi olunca hışımla üzerindeki sıcaklıktan çok ağırlık veren örtüleri kenara fırlatıp yataktan kalktı.
Dün giydiği kıyafetleriyle uyumuştu. Zaten üzerini değiştirecek elbisesi yoktu. Koltuğun üzerindeki kabanıyla çantasına bakınca onlardan başka eşyasının olmadığını üzülerek farketti. Dımdızlak ortada kalmış gibiydi. Savunmasız ve yapayalnız hissediyordu. Buranın yabancısıydı, kendine ait hiçbir şey bulamıyordu. Başkalarının dünyasına bodoslama girivermişti. Hayır girmemişti zorla sokulmuştu.
Şimdi ise bu sıkıntılı duruma düşmesine sebep olan zorbanın odasında kara talihini düşünüyordu. Mahmur gözlerini odada gezdirdi. Yatağın karşısındaki şifonyere adımladı. Üzerindeki pahalı parfümlere ve çeşitli kremlere şaşırarak baktı. Doğaya tutkun olan birinin bu denli bakımlı olacağına pek ihtimal vermezdi oysa ki. Baştaki çekmeceyi açınca saatlerin, değişik takıların, yüzüklerin fazlalığı ve tertibi dikkatini çekti. Titizliği diğer eşyaların muntazam dizilmesinden de gözüküyordu. Şifonyerin yanındaki boşlukta açık kıyafet dolabı vardı ve oradaki düzende aynıydı. Askılar belli bir simetrik ölçüye göre asılmış, kıyafetlerde jilet gibiydi. Melisa kendi dağınıklığını düşünerek; "Yanlış kadını kaçırdın sevgili Osman." diye mırıldandı. Sonrasında çayırlıkta hayvanlara dokunduğu için elini yıkamadan bir şey yemediği geldi aklına. Hatta onun gibi yapmadığı için kaşlarını çattığında nasıl da kahkahayla gülmüş olduğunu hatırladığında istemsizce yüzünde tebessüm belirledi.
"Hem zorba hem de düzen manyağıymış demek." diye hayıflanarak söylendi Melisa. Camın kenarında iki tekli koltuk, ortada yuvarlak sehpa vardı. Camın karşısında karyola ve sağ tarafında şömine bulunuyordu. Koyu rengin ağırlıkta bulunduğu oda ferah ve çok sadeydi. Osman'dan daha evvel öğrendiğine göre otuz odalı koca bir binaydı. Her odasında şömine olup olamadığını düşündü. Bin yıllık tarihi geçmişe sahip yapıt olduğu için her odasında şömine olması muhtemeldi. Zaten zemini, duvarları taştan olduğu için ısınması da zor oluyordu. Oda soğuktu. Şömine yanmıyordu. Misafirleri olduğu sabahında uyandığı vakit yanan şömineyi hatırlayınca kendine acıyarak gülümsedi.
O vakit misafirleriydi ve değerliydi. Şimdi ise el kızı gibi gördüklerinden olsa gerek üşümesi de pek sorun değildi. Açlığını hissetti ve akşam aç karnına uyumuş olduğunu düşününce gerçekten el evinde olduğunu anladı. Anası yanında olsaydı ne üşütürdü onu ne aç yatırırdı. İçi daraldı bu düşüncelerle. Nasıl ailesini görmeden onlarsız yaşamına devam edecekti. Böyle bir şeyin oluru yoktu. Bu çok ağır bir yüktü ve bunu kaldırmak için yeterince güçlü değildi. "Hayır" dedi Melisa odada dolaşırken, "Böylesine kayıp bir hayatı kendine yakıştırmayacaksın." Kabanını giydi çantasını taktı ve kapının yanındaki botlarını geçirdi ayağına. Alıkonulduğu bu evden, olması gerektiği yere gidecekti. Af dileyecekti babasından, ayaklarına kapanacaktı. Anne ve babalar yavrularına uzun süreli küsmez, hatalarını af edip bağırlarına basardı değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ander İkbalim
RomanceKolunu ufuk çizgisine doğru kaldırdı. Elini açtı, nazlı kar tanesinin avucunda erimesine izin verdi. Burnu üşümekten kızarmış, gözleri de yaşarmıştı. Onu bir daha görememekten korkuyor, yarım kalan portresini bitiremediği için üzülüyordu. Poz vermek...