Aşık öldü diye sela verirler. Ölü bedenidir, aşıklar ölmez.
"İnanamıyorum Kenan! Her şey bu kadar güzel giderken Osman'ın aniden hayattan koparılmasına inanamıyorum."
Kenan hastane koridorunda duvarın dibine çökmüş ablasının feryadını sessizce dinliyordu. Dumura uğramış gibiydi. Duyguları donmuş, hissizleşmiş, bütün düşünce dünyası altüst olmuştu. Böyle acı bir günü yıllar evvel ailesinin ölüm haberini aldığı zaman yaşamıştı. O vakitte kendini büyük boşlukta kayboluyormuş gibi hissetmişti. Şu an ise yeniden aynı travmayı yaşıyor gibiydi. Saygı duyduğu ama her daim rakibi olarak gördüğü insanın morga götürülmesini soğuk kanlı bir şekilde izlemişti. O da ablası gibi Osman'ın bu dünyadan en güzel gününde göç ettiğine inanamıyordu. Daha sabah onunla şakalaşarak yanından ayrılmıştı. Ama hain bir kurşun onu sevdiklerinden acımasızca ayırmıştı. Melisa kendinden geçmiş bir şekilde seruma bağlanmış, Handan hanım da aynı şekilde yıkılmıştı. Azelya ise genç yaşında yaşadığı ağır acıyla başa çıkmaya çalışıyordu. Birkaç dakika içinde bir aile nasıl böyle solabilmiş, hayata kattığı güzelliklere bakılmadan hunharca köklerinden koparılmıştı. Melisa ve Handan hanımın acı çığlıkları, feryadı figanları hala kulağında çınlıyordu. Böyle bir acıyla baş edebilmek kolay değildi. Dile kolaydı ama kalbe büyük zarardı.
Osman'ın son kez oğlunu emanet ettiği sözü geldi aklına. Sanki dünya sahnesine veda edeceğini anlamış gibi; "Oğlumu sana emanet ediyorum, kaşı dahi yarılsa senden bilirim." deyivermişti. Masum yavrucağın da kaderinin kendisininkine benzemesine bir yetim olarak büyüyecek olmasına üzülüyordu. Ama ne pahasına olursa olsun doğduğu günden duygusal yakınlık kurduğu bu çocuğa sahip çıkacak, kaşının dahi yarılmasına izin vermeyecekti. Çünkü Kayran, Osman'ın onun ellerine bıraktığı emanetiydi.
Boğazında düğümlenen hıçkırığı yutmak için uğraşırken gözünden sessiz asi birkaç damla akmasına izin verdi. Ömründe iki defa ağlamıştı. İlki Melisa'yı kaybettiğini anladığı gün ikinci ise bugündü. Ağlıyordu Osman'ın genç yaşında adaletsiz bir şekilde ölümle buluşması ve geride gözü yaşlı bir şekilde kalanlar için.
"Kenan bana Osman'ın ölmediğini bunun bir şaka olduğunu söyle!"
Leyla'nın acısını dile vuran feryadıyla daha da gerilen Kenan daha fazla dayanamayarak; "Abla yeter sus artık." dedi.
"Nasıl susayım Kenan, Osman morg da yatarken Melisa ve Handan hanımın acılarına bu denli şahit olurken buna nasıl dayanayım? Söyle Kenan bunu nasıl kabulleneyim?"
Derin bir nefes alan Kenan; "Onların yanında olup destek vermek istiyorsan dayanmalısın. Bize ihtiyaçları var. Bizde bu görevi sabırla yerine getireceğiz. Şimdi dövünmeyi bırak Melisa'nın yanına git."
"Allahım bu nasıl acı böyle?"
"Üstelik hamile biliyorsun."
Gözyaşlarını elinin tersiyle silmeye çalışan Leyla oturduğu yerden sessizce kalkarak Melisa'nın odasına doğru adımladı. Saatlerce ağladığı için yüzü gözü şişmiş, başına amansız ağrılar girmişti. Ama bu durumda bile en sevdiği arkadaşını tek başına bırakacak değildi, Allah'tan güç dileyerek odanın kapısını yavaş hareketle açıp ölü gibi yatan kızın yanına geldi. Feryatları sakinleştiricinin etkisiyle bir nebze dinmişti. Lakin şimdi ise gözlerini tavana dikerek duyarsız bir şekilde bakıyordu. Sanki yaşadığı acıyı kaldıramayıp aklını kaybetmiş gibi duruyordu. Ne bir göz yaşı akıyordu gözlerinden ne bir kelam dökülüyordu dudaklarından. Öylece bir noktaya sabitlenmiş bakıyordu. Leyla onun bu halini görünce kaçmak, uzaklaşmak istese de vefası yanında olmasını öğütlüyordu. Yanına biraz daha yaklaşarak yüzüne dokundu, saçlarını okşadı. Biliyordu hiçbir sözün bu saatten sonra teselli yerine geçmeyeceğini. O yüzden sadece yanında olduğunu ve acısını paylaştığını gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ander İkbalim
RomanceKolunu ufuk çizgisine doğru kaldırdı. Elini açtı, nazlı kar tanesinin avucunda erimesine izin verdi. Burnu üşümekten kızarmış, gözleri de yaşarmıştı. Onu bir daha görememekten korkuyor, yarım kalan portresini bitiremediği için üzülüyordu. Poz vermek...