Bedenin yüzüne bakma,o bozulup yok olur. Ruhun yüzüne bak ki,o hoş ve sevimlidir!
Melisa etkisinde kaldığı karmaşık duygularla çiftliğe doğru yaklaştı. Söz verdiği gibi hendekten atlamayıp ormandan geçmişti. Sabah yaşadıklarının bir düş mü, yoksa gerçek mi olduğunu anlamaya çalışıyordu. Adamın görüntüsü sis bulutu gibi gözlerinin önünden geçmeye başladı. Duruşu, tarzı, konuşması, gülmesiyle huzur ve güven vericiydi. Hele dokunuşlarını hatırlayınca kızararak; çarpıcı bir o kadar da şefkatli olduğunu düşündü. Neydi, kimdi böyle birden karşısına çıkmış sanki ona el uzatmıştı. Yalnız dünyasına kapıyı çalmadan bir misafir gibi girivermişti. Evet son zamanlarda kendini anlamlandıramadığı koyu bir yalnızlık yaşıyordu. Çevresindekiler onu görmezden gelerek kendi telaşlarında yaşıyor onu pek kayda değer görmüyorlardı. Değersiz, işlevsiz öylesine bulunmak için dünyaya gelmiş vakti gelince de gidecekmiş gibi hissettiren kalabalığın için de ıssız bir adada terk edilmiş gibiydi. Isabel bir nebze mum olmuştu onun karanlığına. İyi bir dinleyiciydi. Yargılama ve ayıplama da yoktu. İnsanlar gibi karşısındakini dinlemeden, anlamadan kendi bencil isteklerine öncülük etmiyordu. Zaten Isabel ile yakınlaşması ona dertlerini anlatma sürecinde başlamıştı. Onunla aynı kaderi paylaştığını, mutsuz olduğunu görünce teselliyi birbirinde arayan iki sıkı dost olmuşlardı. İsabel'in kendisini anlamasına ilk önce şaşırmış sonra da onun gerçekten bir ruhu olduğunu varsaymıştı. Ruhu olan bir at, asla bir canlıya zarar vermezdi bugün olduğu gibi. İsabel şaha kalkmasaydı yerde yatan adamı göremeyecek onun yaralanmasına vesile olacaktı lakin sezgileri kuvvetli olan sevgili arkadaşı bunu önlemiş oldu. Çiftlikte misafirliği bitince onu görmeyecek olması ince bir sızı gibi yüreğine işledi birden. Neyse daha çok vaktimiz varken şimdi bunları düşünerek güzel anılarımızın tadını kaçırmayalım diye ümitlice düşündü ve kendini bugün gördüğü güzel rüyayı hayra yormaya odakladı.
Misafir oluğu Arkan'ların çiftliğinin çitlerinden içeriye doğru yöneldiğinde, kendisine doğru bakan gurubu fark ettiği vakit rüyasının kabusa dönmüş olmasına üzüldü. İlk defa atın üzerinde, onu gören Kenan ve kuzenlerinin tuhaf bakışlarına rağmen onlara başıyla selam verip attan indi. Dizginlerinden tutarak ahıra doğru yönelmeye yeltenince İsabelin ilk sahibi olan Eda, Melisa'ya doğru;
"Sana o ata binmek için kim müsaade verdi söylesene?" diye arı gibi vızıldadı adeta.
Melisa duymamış gibi yaparak ilerlemeye devam edince umursanmamaya dayanamayan Eda, küçük bir kız çocuğu gibi sızlanıp söylenmeye başladı.
"Hırpani kılıklı, cahil köylü, bana ait olanı çalmak neymiş sana göstereceğim bakın bakın görüyor musunuz tenezzül de etmiyor." dedi yanında ki kendine bıkkınlıkla bakan iki erkeğe.
Eda'nın her zamanki çocuksu şımarıklıklarından sıkılan Kenan, Mesud'a dönerek; "Al şunu götür." dedi sert sesle. Kenan'ı duyan Mesud çiftlik evine gitmek için Eda'yı kolundan tutup çekiştirmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ander İkbalim
RomanceKolunu ufuk çizgisine doğru kaldırdı. Elini açtı, nazlı kar tanesinin avucunda erimesine izin verdi. Burnu üşümekten kızarmış, gözleri de yaşarmıştı. Onu bir daha görememekten korkuyor, yarım kalan portresini bitiremediği için üzülüyordu. Poz vermek...