Dünyanın taşları yağsa başıma illa dostumun gülü öldürür beni
Takvimlerden koparılıp atılacak olan 5 Ocak gecesinde düzenlenen şirketler yemeğine hatırı sayılı yüzlerce seçkin insan davet edilmişti. Ellerinde müzayede de satılacak antika ve sanat eserlerinin katalogları vardı. Belli ki hepsi alacağı eseri birkaç gün evvelden inceleyip kafasında teyit etmişti. Bu sanat ve antika meraklısı zengin adamlara baktığında bu gece kimsesiz sokaklarda kalmış insanlar için yüklü bir meblağ çıkacak diye düşünen Melisa, salonda Arkan ailesi için ayrılmış masada oturmuş etrafı bir yabancı gibi takip ediyordu. Leyla yanında olduğu halde kendini bu masada değersiz ve yalnız hissetmişti çünkü Arkan ailesi ( Mesut, Eda ve annesi) ona böcek görmüş gibi bakıyordu ve onu masalarında istemiyorlardı. Kadifeden yeşil bir abiye giymiş olan Melisa, ensesinde toplamış olduğu saçları çok hafif makyajıyla oldukça şık duruyordu. Omuzlarına ince tülden atmış olduğu şalıyla güzelliğine ayrı bir asalet katmış, duru ve doğal haliyle masum bir kız çocuğu gibi gözükmüştü.
İki gece evvel o travmatik olayı yaşamasına sebep olan Kenan'ın, dedesi ve amcasıyla misafirlerini kapıda karşılamasını izledi bir müddet.
Aileden gelen miras sebebiyle belirli bir zenginliğe ve saygınlığa sahip olan Arkan'lar üstüne hep katarak bu görkemli günlerine gelmişlerdi. Özelikle babasının kurmuş olduğu balık çiftliklerini dünya pazarına yönlendiren Kenan, tatlı su balığı alanında isim yaparak dünya genelinde birçok ülke şirketlerle ortaklıklar yaparak gözlerin Karadeniz sularında çevrilmesine sebep olmuştu. Kenan'ın acı çektirmekte usta olduğu kadar iş hayatında da başarılı olduğu belliydi. Tilki gibi kurnaz, sansar gibi vahşi bir etçil idi. Onu asla affetmeyecekti. Gerçi Kenan'ın böyle bir isteği olmadığını bu akşam salona girdiğinde karşı karşıya geldiklerinde suratını büzüştürüp, sonrasında Melisa yokmuş gibi davranmayı tercih ettiğinde anlamıştı. "Senin için yoksam benim için de yoksun." diye mırıldandığı kural bundan sonra Melisa'nın tavizsiz ilkesi olacaktı.
"Melisa gel, seni tanıştırmak istediğim birileri var." diye heyecanla kızı kolundan çekip kaldıran Leyla, masalarına doğru gelen güler yüzlü ve soluk benizli çifti işaret etti. Leyla'nın onlarla neşe içinde sarılıp İngilizce konuşmasını seyretti. Sonra kendisini göstererek İngilizce olarak Melisa'nın dedesinden sanat eğitimi aldığı için kendisinin misafiri olduğunu söyledi. Sonra Melisa'ya dönerek; "Görmüş olduğun bu tatlı evli çift ta Bristol şehrinden sırf bu geceye katılmak için geldiler. Ne meraklılar değil mi?" diye sordu muzipçe.
Melisa bunun üzerine onlara dönerek; "Hoş geldiniz." dedi yarım İngilizcesi ile.
Çiftte güler yüzle; "Hoş bulduk." dedi Türkçe konuşarak.
"Türkçe biliyorsunuz." diyen Melisa'ya gülümseyen çift; "Çok az." dediler. Tanışma faslında çiftin adlarının Michael ve Eliza olduğunu öğrenen Melisa çiftle keyifli bir şekilde ayak üstü sohbete devam ettiler. Daha sonra yanlarından ayrılarak onlar için ayrılan masalarına doğru yöneldiler. Bristol'den gelen misafirler yerlerine geçince Leyla ile birlikte tekrardan masaya oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ander İkbalim
RomanceKolunu ufuk çizgisine doğru kaldırdı. Elini açtı, nazlı kar tanesinin avucunda erimesine izin verdi. Burnu üşümekten kızarmış, gözleri de yaşarmıştı. Onu bir daha görememekten korkuyor, yarım kalan portresini bitiremediği için üzülüyordu. Poz vermek...