Bak şu bahçenin güzelliğine. Şu şeftaliye, şu eriğe, şu çiçeklere bak.
Hepsi birlikte güzel...13 Ocak 1991
Umut tükendiği yerde suyu çekilmiş bitkiye dönüşür insan. Solmaya, çürümeye, cansız bir bedene dönüşmeye evrilmek üzeredir. Sevdası, davası, sevinci yok olur; kendine ve çevresine duyarsız, iç dünyasında ki kocaman boşlukla, geri dönüşü olmayan yanlışlar yapması kaçınılmaz olurdu.
Günler ve geceler art arda yer değiştirmiş, Melisa'nın düşüncelerindeyse Osman'la yaşadığı son olay ilk gün ki gibi tazeliğini korumuştu. Ve iliklerine kadar ürperti duymasına neden olan cümlesi ise devamlı aynı ton da kafasının içinde yankılanıyordu.
"Şimdi olmaz, dünyayı karşıma almışken olmaz."
Bu alelade söylenmiş bir söz müydü? Sahiden bu denli gözü karalığa meyil edecek kadar yürekli miydi? En mühimi ise bu denli seviliyor muydu? Ya Osman böyle bir adımı atarsa, cesaret gösterip elini ona uzatır mıydı?
Melisa, günlerini cevabı zor soruları çözümlemekle geçirirken, etrafına karşı soyutlanmış, duyarsızlık içinde karamsar bir ruh haline bürünmüştü. Adını henüz koyamadığı hislerinin ıstırabını çekiyordu. Hafta sonu ailesine, köyüne gitmesi de çektiği sıkıntısına merhem olmamıştı. Ailesine kederini göstermemek için çabalıyordu lakin anne ve babasının ona kaygıyla baktıklarını ara sıra görüyordu. Hatta ninesi bile hasta olup olmadığını sormuş, sağlığından endişe etmişti. Kızıyordu kendisine, insanları da kendi acısına ortak etmiş, kaygı duymalarına sebep olmuştu.
Neyse ki hafta sonu çabuk bitmiş Cemal dedenin öğretileriyle, kafasını dağıtmak fırsatını yakalamıştı. Bu aralar sarılacağı yegane eylemi sanatı olacaktı. İlaç niyetine şifa bulduğu ulvi mesleğine sarılacak, boşluk içinde kaybolmasına imkan vermeyecekti.
"Melisa! koltukta uzanmış, elinde kağıt kalemle tavana bakarak resim mi çiziyorsun?" Dedi Leyla gülerek.
Melisa mırıldanarak; "İlhamın gelmesini bekliyorum." dedi.
"Anlaşılan gelmesi zor görünüyor."
Melisa kaşlarını çatarak; "Sen böyle başımda dikilirsen daha da uzaklara gidecektir." dedi.
"Belki sana yardımım dokunur." diyerek konsolun üzerinde duran radyonun düğmesini çevirip, müzik kanalı bulmaya çalışan Leyla, yöresel türkü çalan bir kanalda durdu ve Melisa'nın yarasını daha da kanatacak kederli sözlerin beste olup işitme duyusuna ulaşmasını sağladı.
Yürekten geçeni dökemem dile
Gözden akar yaş ama nafile
Duygular vurmuş simdi sahile
Vazgeçebilsem düşünmem bile
Daglarun dumani,yok yarin imani
Ayrılık dedun da daha degil zamani
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ander İkbalim
DragosteKolunu ufuk çizgisine doğru kaldırdı. Elini açtı, nazlı kar tanesinin avucunda erimesine izin verdi. Burnu üşümekten kızarmış, gözleri de yaşarmıştı. Onu bir daha görememekten korkuyor, yarım kalan portresini bitiremediği için üzülüyordu. Poz vermek...