Hayat bizden aldıklarını bir gün bize misliyle ödeyecektir.
Rüzgar sakin bir akşam üstü dalları kırpıştırırken Leyla ve Kenan konağın bahçesinde ağacın gövdesine yaslanmış toprağı çubukla eşeleyen Kayran'ı ve yanında boynu bükük şekilde oturan kadını kederli gözlerle izliyordu.
"Bugün daha iyi görünüyor." dedi Leyla
"Daha da iyi olacak" dedi Kenan bankta sessizce oturan kadına düşünceli bir ifadeyle bakarak.
"Başına gelenlerden sonra hayata tutunmaya başlaması güçlü bir iradeye sahip olduğunu gösteriyor. Onun tanıdığım ilk günlerde çok hassas kırılgan mizaca sahipti. Şimdi ise geriye o eski Melisa'dan ne kaldı?
"Hayata tutunabilmek için unutmayı seçmiş olması gibi mi?" diye mırıldandı Kenan.
"Başka seçeneği var mıydı? Benim bile yaşananları aklım almıyor."
"Osman uyarılarıma kulak verseydi bunlar yaşanmayacaktı. Belki hala hayatta olurdu."
Başını olumsuz manada sallayan Leyla; "Senin acından doğru olabilir lakin seven iki insan birlikte olmak istemiş. Bunun suçunu onlara yıkmak, bedel ödetmek kime ne kazandırdı?"
Sorusuna cevap vermeyen Kenan'a kederli ifadeyle baktı. Kardeşinin son bir aydır Melisa'nın başına gelenlerden sonra tavırları değişmişti. Eskisi gibi ketum haline geri dönmüştü. Melisa yoğun bakımda kaldığı günlerde o hastanenin kapısından hiç ayrılmamıştı. Bakışların derinliklerinde kederi gözükse de çevreye karşı sert ve öfkeliydi. Sanki bütün olayların tek suçlusu kendini ilan etmiş herkesin sorumsuz hareketlerini üstüne almıştı. Kardeşine bakınca o kara gözlerinin arkasına perdelediği mahkum Kenan'ı görebiliyordu. Melisa'nın başına gelenlerden kendini sorumlu tutmasına pek anlam vermese de ilk tanıştıkları zamanlarda onu kendinden uzak tutmasaydı her şey daha farklı cereyan edebilirdi. En önemlisi de Melisa sadece onu sevecekti.
Aslında bunlar sadece varsayımlardan ibaretti. Kenan boş yere kendini suçluyordu. Esas suçlular sevgisizlikten yosun tutmuş bağnaz kalplerin yaymış olduğu kötülüktü. Bu sayede koskoca aile parçalanmıştı. Bu vakitten sonra suçlu aramanın hiçbir anlamı yoktu. Çünkü Osman'dan geriye kalanlarda ansızın gelen sel yığınına kapılıp ayrı ayrı yerlere çöp gibi savrulmuşlardı.
Melisa o kabus gibi gecenin ardında günlerce yoğun bakımda bilinçsiz şekilde yatmıştı. Başına ve birçok yerine aldığı darbeler yüzünden karnında ki bebeğiyle birlikte hafızasını da kaybetmişti. On günün ardından gözlerini açtığında dünyaya gelmiş yeni bebekten hiçbir farkı yoktu. Ailesinden başka kimseyi hatırlamıyordu. Bu zorlu süreçte kızlarının başına gelenleri duyan Rüstem ve eşi Gülizar o günden beri hep kızlarının yanında olmuşlardı. Ret ettikleri evlatlarının mutlu günlerinde yanında olmayı kabul etmeyen ailesi Melisayı affetmeleri için kötü günleri bekliyor gibi izlenim vermişlerdi. Bu sebeple olacak ki Kenan hastaneden taburcu edilen Melisa'yı konağa getirmişti. Ailesine ise güvenliği için böyle olması daha uygun olacağını söyleyerek onları başından savmıştı. Halbuki bundan sonra Melisa'yı ve oğlunu gözünün önünden ayırmayı düşünmüyordu bile. Kendini tamamıyla onların mutluluğu için adayacaktı.
Konağa geldiği ilk zamanlarda Melisa köyde ki evine gitmek istese de sonrasında sesini çıkarmadı. Zaten doktorun söylediğine göre iyileştikçe hafızası yerine gelecekti. Hatta sadece darbeler yüzünden değildi unutması. Yaşadığı travmanın etkisiyle bilincini o olaylara kapatmıştı. Hatırlamakla acıların ağırlığında ezileceğine unutmakla hafiflemeyi tercih eden bir çok hasta vakalarına şahit olduklarını doktorlar Kenan'a açıklamıştı.
"Bugün telefonda Azelya ile konuştum"
"Nasılmış peki?"
"Biraz daha iyi olduğunu ve teyzesinin yönlendirmesi sayesinde psikolojik destek aldığını söyledi. Melisa ile Kayran'ı arkasında bıraktığı için üzülüyor. Sonuçta ailesinden geriye sadece onlar kaldı." Diyen Leylanın gözleri buğulandı.
"Uzak olması onun için daha iyi olacaktır. Burası ona acıdan ve hüzünden başka bir şey vermeyecektir. Sonuçta orada daha güvenli olacaktır."
"Olaya karışan Rumlar cezasız kalmadı sonuçta. Bundan sonra istese de bir şey yapmazlar. Kurulu düzenlerini köhnemiş fikirleri uğruna bozdular. Kimi habisi boyladı kimi de sürgün edildi."
"Abla şunların adını anma artık yöremde Rumların adını bile duymak istemiyorum"
"Suça karışmamış olanları da sürmekle hata yapmış ola-"
"Bunları yeterince konuştuk abla. Bir daha bana onları savunmayı bırak. Osman'ın ve annesinin mezara girmesi yeterli gelmedi mi? Melisa'ya yapılanlara hiç değinmiyorum bile çünkü aklıma geldikçe dünyayı yakasım geliyor."
"Haklısın ama"
"Aması yok madem ki farklı ırkların, inançların barış içinde yaşamasını beceremiyoruz o vakit köylü köyünde yaşayacak."
"İlkel gruplar gibi öyle mi?"
"Annesinden ilgi görmek için yamacından ayılmayan şu yavrucağın günahı neydi? Sevgiye ve ilgiye muhtaç olduğu yaşta yetim kaldı. Annesinden mahrum kaldı." Diye konuşan Kenan daha fazla açıklama gücü kendine bulamadı. Kayran'a her baktığında kendi çocukluğunu tekrardan yaşıyor gibiydi. Kendi başına gelene kader deyip geçebilirdi lakin Kayran'ın talihsizliğine kader deyip geçilebilir miydi?
Daha fazla ağacın gövdesine durmayı bırakıp Melisa ve Kayran'a doğru yürümeye başladı. Bugün çocuğa tahtadan araba yapacaklarına dair söz vermişti. Onu daha fazla bekletmek istemiyordu. Leyla da zaten arkasından sohbetin ağırlığı yüzünden yorgun düşmüş ruh hali ile onu takip ediyordu. Zamanla bu süreci el birliği ile atlatıp daha iyi yarınlara kavuşacaklardı lakin sonuçlarının bedelini bu hikayeye bulamış herkes çok ağır ödeyecekti. Kiminde tesiri yaz esintisi gibi olacak kiminde ise kasırgalar bir ömür boyu sürecekti.
"Kenan amca!" diye bağırdı Kayran kendine doğru gelmekte olan Kenan'ı görünce ona doğru koşup kucağına atladı. Bu yaşına kadar sert mizaca sahip olan Kenan'ı yumuşamasına sebep olan bu çocuğun sevgisi Kenan için mucize gibi bir şeydi. Yaralı kalbini onun çocukça saflığı ile temizliyor, ruhunda dinginlik oluşmasına sebep oluyordu. Kucağına atlayan çocuğu bağrına basıp ona sevgisini göstermede son derece de cömert davranmakta hiçbir sakınca görmüyordu.
"Tahta arabayı yapacağız değil mi?"
"Bu yüzden buradayım ufaklık"
"Oley" diye sevinçten bağıran Kayran annesinin tepkisiz haline bakınca sevinmesi üzüntüye dönüştü.
"Babam gidenden beri annem hiç gülmüyor." diye masumca konuşan Kayran'ın başına öpücük konduran Kenan; " Sana sözüm olsun bir gün yeniden gülecek ve o çok sevdiği kırlarda kahkahayla at koşturacak"
Bahçedeki sahneyi buğulu gözleriyle izleyen Cemal Arkan sevdiği insanların keder denizinde yüzmesine şahit olmayı yaşlı kalbi dayanmakta direniyordu. Torunları için endişe ederken yetmezmiş gibi Melisa ile oğlu da eklenmişti. Biliyordu şimdi acının tadı varsa yarın tatlının tadı olacaktı. Ve bahçede birbirlerine duygusal yönden sıkı bağ kuran bu insanlar yaralarını birlikte saracak, karanlıklar aydınlığa dönüşecekti.
( SON )
Kitabın yazılmasında ve yayınlamasında bana yardımcı olan herkese canı gönülden teşekkürü bir borç biliyorum. İYİKİ VARSINIZ.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ander İkbalim
RomanceKolunu ufuk çizgisine doğru kaldırdı. Elini açtı, nazlı kar tanesinin avucunda erimesine izin verdi. Burnu üşümekten kızarmış, gözleri de yaşarmıştı. Onu bir daha görememekten korkuyor, yarım kalan portresini bitiremediği için üzülüyordu. Poz vermek...