2.

1.3K 73 5
                                    

Gözlerimdeki tedirginliği görmemeleri mümkün değildi. En çok da az önceki adamdan korkmuştum. Diğerlerinden daha önde duruyordu. Yeşil göz bebekleri öfkeyle parlıyordu. Sanki benim bir işler karıştırdığımı anlamış da göz ardı ettiği için kendi kendine kızmış gibiydi.

Burada geçirdiğim süre boyunca adamların neredeyse hepsi hakkında bir fikir oluşturabilmiştim çünkü çoğu ya bana bir şeyler söylemeye çalışıyor ya da boş boş ortalıkta geziyordu. Ama bu adamı en fazla 2 kere falan görmüştüm ve her gördüğümde sinirli, gergin ve sürekli kafası dolu haldeydi.

Gördüğüm ve bir arada bulunmak zorunda kaldığım bu teröristler içerisinde en zekisi olduğu belliydi. Sürekli bir şeyler düşünüp planladığına emindim. Muhtemelen şimdi de beni öldürmeyi planlıyordu.

Müdür bana doğrultulan silahların arasından sinirli ama bir o kadar da iğrenç bir surat ifadesiyle bana doğru gelip önümde durdu.

"ماذا تفعلين أيتها المرأة الغبية?!"

(Ne yapıyorsun sen aptal kadın?!)

Karmakarışık arapça kelimeleri ardı ardına sıralamaya devam ederken ben olacakları izliyordum. Tava suratlı müdür birden bana vurmak için elini kaldırmasıyla olduğum yerde donup kaldım.

Bana doğrultulmuş silahların arasında ani bir manevra yapmak ve üzerime boşaltılan mermilerle boşu boşuna ölmek isteyeceğim son şey bile değildi. Normalde olsa tutup kıracağım o tokadın yüzüme inmesini beklerken tiksinircesine müdürün gözlerinin içine bakıyordum. Tokat yüzüme inmezken adamın bileğini havada tutan elin sahibine baktım.

O adamdı. Ne diye tokat yememi engelliyordu bilmiyorum ama başıma açtığım bu işin sonuçları pek de iyi olmayacak gibiydi.

"ميركان, ماذا بحق الجحيم تفعلون! "

(Mirkan, ne yaptığını sanıyorsun lan!)

Müdürün öfkeli gözlerinin odağı bu sefer karşımdaki adamdı. Kendisini durdurmuş olmasına bayağı sinirlenmişti. Arapça kelimeler arasından duyduğum ismin bu adama ait olduğunu anlamıştım. Mirkan. Tuhaf bir isimdi. Anlamı neydi merak etmiştim ama bu şu an bulunduğum durum için fazlasıyla gereksiz bir düşünceydi.

Yine kendi aralarında konuşuyorlar ve ben hiçbir şey anlamıyordum. İşin saçma yanı ise bir türlü ne yapacaklarına karar verememiş gibi gözükmeleriydi. Müdür ve Mirkan denen adam hararetli bir tartışmanın ortasında olmalarına rağmen silahlarını bana doğrultmaya devam ediyorlardı.

"قلت أنها كانت أرملة ، لا يمكننا أخذها هناك!"

(Kadının dul olduğunu söyledin, onu oraya götüremeyiz!)

"لا تتدخل في عملي!"

(İşime karışma!)

Müdür, son söylediğinden sonra arkasındaki adamlara dönüp başıyla beni işaret etti. Sonunda bir karara varmışlardı anlaşılan ama benim hoşuma gitmeyeceği kesindi.

" تأخذ إلى الخلية!"
(Hücreye götür!)

Yanıma gelen adamlardan birine seslendikten sonra işaret parmağını kaldırıp bana doğrulttu. Yüzünde iğrenç bir sırıtış belirirken peçem olmasaydı eğer buruşmuş ve kusmak üzere olan suratımı görebilirlerdi. Ama çok şükür peçe takmıştım.

Bu cehennem çukurunda kendimi korumanın en güzel yanı çarşaf ve peçeli gezebiliyor olmamdı.

Normalde çarşaf giymiyordum ama inşallah bir gün giyme cesaretini gösterebilirdim.

AHRAS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin