Burnuma gelen kızartma kokusu hiç normal değildi. Ben tek yaşıyordum ve uykuda kalkıp kızartma yaptığımı da hiç sanmıyordum. Yanlış düşünmüşümdür belki diye peş peşe iki kere kokuyu içime çektim. Yok doğruydu kızartma kokuyordu. Hatta biber ve patates kızartmasıydı, üstüne dökmek için de domates sosu pişiyordu.
Acaba halam mı gelmişti memleketten? Gelir gelmez de bana kızartma yapmaya gelmezdi ama. Çok saçma olurdu.
Gözümü açmaya mecalim olmadığı için yattığım yerden burnuma gelen kızartma kokularını anlamlandırmaya çalışıyordum ama asla kalkıp bakmayı düşünmüyordum. Biraz daha yatmam lazımdı. En azından 5 dakika daha. Beynim bile uyanmamıştı daha. Şu an uykuda mıyım rüyada mıyım onu bile algılayamıyordum.
Belimin üstünde ağırlık yapan yorganımı tutup üstüme örtmeye çalıştım. Çok soğuktu. Camı açık unutmuş olmalıydım. Yorgan diye tuttuğum şeyin böyle insan gibi yumuşak ve sıcak olmaması gerekiyordu. Hafiften gözümü aralayıp belimin üstünde duran ve sıkı sıkıya tuttuğum şeye baktım.
Kol! Bu bir koldu, insan kolu hemde! Hızla gözlerimi açarken sağ tarafıma baktım. Gözlerim bir kademe daha açılırken sırıtarak bana bakan bir adet Mirkan görmeyi asla beklemiyordum.
Ani bir hareketle battaniyenin altından çıkıp kendimi döşekten kenara atarken sol kolunun dirseğini yastığa başını da sol eline dayamış gülerek beni izliyordu. Tam olarak bu kadar eğleneceği ne vardı bilmiyorum ama ben çok fena rezil olmuş olabilirdim.
Tamamen bilinçsizce uyuyan bir adamın yanında uyumuş ve belki istemediği rahatsız olacağı bir şey yapmıştım. Tabi bunlar benim planım dahilinde değildi. Gece farkında olmadan bana sarılmasaydı ben burada olmayacaktım ve.. ve ben en son uyumamak için çabalıyordum. Ama o kadar uykum vardı ki dayanamayıp uykuya daldığım anı bile hatırlamıyordum.
"Günaydın."
Gülerek konuşması sinirlerimi bozarken utanç basıyordu tüm vücudumu. Fazlasıyla utanmıştım ve utanmıştım işte. Tarif edemeyeceğim bir yoğunlukta utanmıştım hemde.
En iyisi hiçbir şey olmamış gibi davranmaktı. Ona utandığımı göstermezsem o da benle dalga geçip eğlenemez ve daha fazla utanmaktan kurtulurdum. Tam olarak bu esnada da son 1 dakika içinde utanmak kelimesini en çok kullanan kız olarak tarihe geçmeliydim.
Boğazımı temizleyip oturduğum yerde rahatmışım gibi bacaklarımı altıma aldım.
"Günaydın, daha iyi misin?"
"İyiyim çok şükür. Sen iyi misin?"
"Ben? Ben de iyiyim."
"Güzel, sevindim."
Bu nasıl bir sohbetti şu an? Saçma sapan manasız bir ilerleyişe sahipti. Ama garipseyen tek bendim herhalde. Acaba dün bir ara ateşi çok çıkmış bir ara çok düşmüş, hipotermi ile havale arasında gidip gelmiş olduğu için beyninde bir hasar mı oluşmuştu!?
"İyi olduğuna eminsin değil mi Mirkan?"
"Evet eminim, neden ki?"
"2 kere 2 kaç?"
Sorduğum soruyla kaşları önce şaşkınca havaya kalkmış sonra sorgularcasına eski yerlerine geri dönmüşlerdi. Yattığı yerden doğrulup kendini biraz kaydırarak döşekte tam karşıma oturdu.
"4."
Heh iyi kafası çalışıyordu. 2 kere 2 ile mi karar verdin buna? Az önce Mirkan'ın bana yolladığı garipseyen bakışları şimdi de iç sesimin bana yolladığını hissedebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHRAS (TAMAMLANDI)
ActionKoruyucu, muhafız demek 'ahras'. Kaybetmemek için korumak gerekir tabi, belki bir vatanı, belki sevdiğini, belki bir kalpteki yerini... "Çünkü hep korumak istedim seni. Nefes alabilmek için, sensiz ne yapacağımı düşünemediğim için, gözlerine bakmad...