36. Final

978 60 55
                                    

İnsan bazen bir şeyi hiç istemese de engel olamıyordu. Önlemek için ne kadar çabalarsa çabalasın olacağı varsa o şey gerçekleşiyor ve bize de öylece bakakalmak düşüyordu. Yine de önleyebileceğimizi bilmek umut veriyordu bize. Ben elimden geleni yapayım gerisi takdir-i ilahi, diyerek tevekkül etmekti en doğrusu.

En son Leyla abla ile olan konuşmamız sonucu artık kesin emin olmuştuk o kadının Mirkan'ın annesi olduğuna ama neden birden bire haytımıza girmeye çalıştığını anlayamıyordum. Pişman mı olmuştu? Oğlunu öylece terk etmek yıllarca içine dert olmuş hasretine dayanamamış mıydı? Ya da belki tekrar para kopartabileceğini düşünüyordu?

Ne kadar inkâr etmek istesem de son ihtimal beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Bir insan o kadar kötü olamazdı herhalde. Yıllar önce terk edip kalbinde büyük bir yara açtığı evladının karşısına sırf para için tekrar çıkıp yarasına tuz basamazdı.. en azından ben öyle olmasını umut ediyordum.

Niyeti ne olursa olsun Nalan ablanın Mirkan'a annesi olduğunu söylemesine izin vermeyecektim. Onların Mirkan'da bıraktığı bu yaranın tekrar kanamasına izin vermeyecektim.

Önümde duran kitabı kapatıp kaldırdım. Biraz sonra minik kızım uyanacak şıp şıp ayaklarıyla yanıma gelecekti. İlk soracağı şey cevabını bildiği halde babam nerede, olacaktı. Arada bir kıskansam da Mirkan ile aralarındaki bu bağ oldukça hoşuma gidiyordu.

Yarım saat önce işe gönderdiğim Mirkan'a hazırladığım kahvaltıyı toparlamış şimdi miniğimle beraber yapacağımız kahvaltıyı hazırlıyordum. Aynı benim gibi yumurtadan nefret ediyordu ama patatesli omletin içinde çaktırmadan yemesini sağlıyordum.

Tanıdık sesler kulağımı doldururken minik ayaklarının parkede çıkardığı şıp şıp seslerle gülümsedim. Yumruk yaptığı eliyle bir gözünü ovalarken diğer eliyle sanki çok işe yarıyormuş gibi dağılmış dalgalı saçlarını düzeltmeye uğraşıyordu.

"Annemm. Hayırlı sabahlar minik farem."

Paytak paytak yanıma gelirken yüzündeki uyku mahmuru gülümsemeyle kendimi tutamayıp iki yanağından öptüm. Yeni uyanmış olmanın verdiği şaşkınlıkla onu şapur şupur öptüğümü anlamamış sinirlenecek vakit bulamamıştı.

"Hayıy sabahlay. Babam neyde?"

"İşe gitti annem. Her gün baban işe gidiyor ya hani?"

"Dün de mi gidiyoy?"

Dünden kastı yarındı aslında ama bir türlü öğretememiştik. Her seferinde düzeltmemize rağmen ya bilerek yapıyor ya da gerçekten unutuyordu.

"Evet yarın da gidecek anneciğim. Acıktın mı bakalım sen?"

Uykusunu açıp onu neşelendirmek için sesimi değiştirip komik bir tonda sorduğum soruyla karnını gıdıkladım hafifçe. Benimle beraber o da kıkırdarken ellerini siper edip kendini korumaya çalışıyordu.

"Çok acıktım. Yumuyta yapmadın di mi?"

"Yok güzel kızım yumurta yapmadım. Hadi gel önce yüzümüzü yıkayalım sonra kahvaltımızı yapalım. Koş bakalım doğru banyoya."

Gülüşlerinin arasında minik çığlıklar da atarken banyoya koşmasıyla bende hızlı adımlarla peşinden gidiyordum. Şu gencecik yaşımda hemen yoruluyordum resmen.

Pamuk gibi yumuşacık yüzünü güzelce yıkadıktan sonra ona çaktırmadan taradığım saçlarını tepeden bağladım. Dalgalı saçlarının uçları bukle bukle sallanırken lavabonun önüne boyunu uzatması için çektiğimiz tabureden inmesine yardımcı olup bu sefer de mutfağa koştum peşinden. Her sabahımız böyle koşturmaca içinde geçse de ben halimden memnundum.

AHRAS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin