"Mirkan?!"
Hafif yüksek çıkan sesimle yerde yatan Mirkan tekrar kolunu belime sararak beni yeniden yere çekti. Sağ elinin işaret parmağını ağzına götürüp bana sus işareti yaparken dudaklarımı birbirine bastırdım.
Halâ onun burada ne işi olduğunu delicesine merak ediyor ama soramıyordum.
Sırtım dibine yuvarlandığımız ağaca yaslıyken tam önümde duran Mirkan yüzünden hiçbir şey göremiyordum. Adamlar gitmiş olmalılardı. Sesleri uzaklaşmış hatta duyulmaz olmuştu.
Adamların gittiğine karar verip tekrar doğruluyordum ki Mirkan bir elini omzuma bastırıp üstüme doğru eğildi. Çenesi başımın üstüne denk gelirken bu yakınlık bana fazla gelmişti. Üstümüzdeki kısımdan gelen ayak ve yaprak çıtırdama sesleri halâ buralarda birilerinin olduğunu gösteriyordu.
Mirkan'ın bir kolu belimde diğer eli de omzumda üzerime doğru eğilmiş olması yüzünden nefes alamıyordum resmen. Nefes alamama sebebim alanın darlığı mıydı yoksa hiç alışık olmadığım bu yakınlık mıydı emin değildim ama kalbim patlayacakmış gibi hissediyordum.
"Nefes alamıyorum.."
Fısıltıyla konuşmamla gözünü bile ayırmadan adamları izlediği ağaçlık yerden başını çevirip bana baktı. Bakışlarındaki gerginlik ve birazda kızgınlık olduğum yere daha da sinmeme sebep olurken sesimi çıkartmamaya karar vermiştim.
Saniyeler geçmek bilmezken Mirkan'ın kokusu dolmuştu burnuma. Bu koku yabancı değildi. Irak'taki evi de böyle kokuyordu ve açıkçası huzurlu hissettirmişti bana. Psikolojik nedenlerden olduğunu düşünüyordum. O hücreden kurtulduğum an güvenli bir yer olarak tanımladığım ilk yerdi onun evi. Bu yüzden bu koku istemsizce güvende hissettiriyordu.
Çenesi halâ başımın üst hizasında olduğu için görüş alanımdaki boynundan yutkunduğunu görebiliyordum. Yavaşça geri çekilirken omzumu tutmayı bırakmamıştı halâ ve nedense bana kızgın olduğunu hissediyordum. Halbuki benim ona kızgın olmam gerekiyordu. Boşanma duruşmamızda beni terk edip kaçmıştı. Tabi bu terk edilmek olmuyordu ama yine de terk edilmiş hissettiriyordu.
1 ay sonunda ilk defa Mirkan'ı görüyordum ve bu kalbime çok iyi gelmemişti sanki. Ona kızgın ya da kırgın mıydım bilmiyorum ama tanımlayamadığım bir his vardı içimde.
Belki de özlemiştim.. Bana yaptığı şakaları çoğunlukla sinir olsam da beni güldürebiliyor olmasını ve yeşil gözlerini.. Her baktığımda içime huzur yayılmasına engel olamadığım çimen yeşili gözlerini özlemiş olabilir miydim? Yok canım daha neler! Bana tek bir açıklama bile yapmadan boşanma duruşmasına gelmediği için kızgındım ona. İçimde hiç beklemediğim yoğunlukta olan his bu yüzden olmalıydı.
Kulağındaki kulaklığa elini bastırıp bir süre dinledi. Bir şeylerden tatmin olmuş olacak ki diz kapaklarının üstünde ayağa kalkıp sonunda bana nefes alabileceğim bir alan açtı. Derin bir nefes alırken sırtımı yasladığım ağaç kovuğundan destek alıp ayağa kalktım.
Bir şeyler sormak istiyordum ama yeri ve zamanı olup olmadığına emin olamadığım için soramıyordum. Mirkan sonunda benimde orada olduğumu hatırlamış gibi kaşları yavaştan çatılırken bana döndü. Yüzümdeki suçluluk ifadesine engel olamıyordum ama gecenin zifiri karanlığında bunu göremeyeceğini umut ediyordum. Ben onun yüzündeki her ifadeyi görüyorsam o da benimkini görüyordu muhtemelen ama bir umuttu işte.
"Ne işin var senin burada demeyeceğim çünkü olmaman gereken yerlerde olmana artık gerçekten alıştım. Ama bu sefer kaçışın yok her şeyi anlatacaksın!"
İşaret parmağını yüzüme doğru sallarken kafamı biraz geri çektim. Bana fazlasıyla kızgın olduğunu görebiliyordum. Irak'ta da kızgındı ama orada birbirimizi pek tanımadığımız için beni yeterince azarlayamamış olmalıydı. Ses yapmamak için de bağırıp çağıramıyor ama sinirli olduğunu ses tonundaki sertlikle gayet belli ediyordu. Gözlerimi kaçırıp kızgın yüz ifadesini ve gözlerinde parlayan ateşi görmemek için ağaçları incelemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHRAS (TAMAMLANDI)
ActionKoruyucu, muhafız demek 'ahras'. Kaybetmemek için korumak gerekir tabi, belki bir vatanı, belki sevdiğini, belki bir kalpteki yerini... "Çünkü hep korumak istedim seni. Nefes alabilmek için, sensiz ne yapacağımı düşünemediğim için, gözlerine bakmad...