"...ben seni gerekçe bile aramayacak kadar seviyorum. Neden diye sorsan cevap veremem çünkü seni sevmek için herhangi bir nedene ihtiyacım yok. Şu kalbimin böyle çarpması için seni düşünmemin bile yeteceği kadar seviyorum Gökçe.."
Nefesim kesiliyordu sanki. Ne diyeceğini bilmemin yanında direkt Mirkan'dan duymak sandığımdan daha çok etkilemişti beni. Kalbimin uğultusu kulaklarıma ulaşıyor, nefes alıp vermeyi unutup unutmadığımı bilmiyordum. Öylece donup kalmıştım. Ne tepki verebiliyor ne tek bir milim hareket edebiliyordum.
Zamanı tam şu an burada durdursak her şeyin çok daha kolay olacağına emindim. Ne benim içimde sevgimin önüne geçen korkum gittikçe daha da büyüyebilirdi ne de beklentiyle benden bir tepki görmek için çabalayan Mirkan'ın gözlerindeki umudun yavaş yavaş hayal kırıklığına dönüştüğünü görürdüm, zaman tam şu an dursaydı.
Ama durmuyordu.. ne zaman ne de içimdeki korkunun gittikçe büyümesi, durmuyordu. Aksine her zerreme yayılıyor, Mirkan'a onu sevdiğimi söylersem, eskisi gibi mutlu olursam yine kaybedeceğimi söylüyordu.
Şu an fark ediyordum ne halama ne Hürü teyzeye bir kere olsun onları sevdiğimi söylememiştim. Sarılmayı, öpmeyi sevmiyor değildim tam tersine bunları yaparsam sevgimi gösterirsem kaybederim diye korkuyordum. Anne babama çok nadir onları sevdiğimi gösteriyordum ve öldüklerinde içime en çok bu dert olmuştu. Şimdiyse aynı şeyi etrafımda beni seven bu insanlara yapıyordum. Ama elimde değildi. Korku, kalbimi olmasa da beynimi avucunun içine almış istediği gibi yönetiyordu ve ben buna engel olamıyordum.
"Mirkan.."
Dakikalar sonunda varla yok arası bir sesle tek kelime çıkmıştı ağzımdan. Korkularımdan bahsedemezdim. Ama onu sevdiğimi söylemeye de cesaret edemiyordum. Ne olurdu sanki ben kendi kendime zararsız bir şekilde sevseydim uzaktan, ikimize de bir şey olacak korkusu yer etmeseydi içimde.
"...ben.."
Devam edemiyordum. Hiçbir şey söyleyemiyordum. Konuşmayı unutmuş beynimde karkmakarışık kelimeler birbirinin ardı sıra geziniyor ama hiç biri anlamlı bir cümle oluşturamıyordu. İki kelimeyi bir araya getirip mantıklı bir cümle kuramıyordum. Bir yandan heyecan diğer yandan korku beynime baskı uygularken kulaklarımın uğultusu beynime yayılmış tam bir kaos hakimdi içimde. Ve ben bu kaostan sağ çıkabilecek kadar güçlü değildim, şimdilik..
Hiçbir şey söyleyemediğimi gören Mirkan ısrarla kalbinin üzerinde tutmaya devam ettiği elimi yavaşça bıraktı. Avucunun içinde sımsıcak olan elim bırakmasıyla buz gibi keskin bir boşluğa düşmüştü. Elimi bırakmasını istemiyordum ama onun elini tutacak cesareti de kendimde bulamıyordum.
Gözlerini benden bir an olsun ayırmıyor olumlu cevap olabilecek ufacık bir mimik arıyordu ama benim o kadar cesaretli olmadığımı bilmiyordu.
Derin bir nefes alıp sakince dışarı bıraktı soluğunu. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme belirirken içim yanıyordu. Göz göre göre mutlu olabilecekken bunu imkansızlaştırıyordum. Çok pişman olacaktım belki kendimi asla affetmeyecektim Mirkan'ı üzdüğüm için bunun farkındaydım yine de zamanında kalbime Mirkan'ı sevme konusunda söz geçiremediğim gibi beynime de bu konuda söz geçiremiyordum.
"Tamam, Gökçe. Anladım ben. Ama dediğim gibi sen ister sev ister sevme, ben seni tahmin bile edemeyeceğin kadar seviyorum, hep de seveceğim.."
Her zaman gözlerinin içine kadar yayılan gülümsemesine bu sefer hüzün bulaşmıştı. Bana kızmıyor, öfkelenmiyor, beni sevmekten vazgeçmiyordu. Yüzünde tek bir bıkmışlık ifadesi yoktu. Bunca zaman benden habersizce kendini tüketerek sevdiği nankör Gökçe'yi sevmeye devam edeceğini söylüyordu. Daha da tükenecekti, yorulan kalbi daha da yıpranacaktı. Bunun olmasını istemiyordum. Sevdiğim bir insanı vefasızca tüketmek istemiyordum. Ama kalbimin isteklerine karşın sus pus olan dilim kalbime ihanet ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHRAS (TAMAMLANDI)
ActionKoruyucu, muhafız demek 'ahras'. Kaybetmemek için korumak gerekir tabi, belki bir vatanı, belki sevdiğini, belki bir kalpteki yerini... "Çünkü hep korumak istedim seni. Nefes alabilmek için, sensiz ne yapacağımı düşünemediğim için, gözlerine bakmad...