Deneme yanılma yoluyla yaşayıp gittiğimiz hayatta her zaman doğru seçimler yapmıyorduk tabi ki. Bazen en güzel sonucu veren şıkkı seçebilsek de bazen bizi hiç mutlu etmeyecek sonuçlara sebep olan şıklara kayıyordu gözümüz. Ama sonuçlarını bilemediğimiz için düşünmeden seçiyorduk bir tanesini. Kimisi için bu yanlış şık hayatına aldığı bir insan, kimisi için hayatını mahvedecek ama o an için çok güzel gelen bir karar oluyordu.
Hayat su misali akıp giderken gemimizi yanlış limanlara demirliyor bazen ön göremediğimiz fırtınalara yakalanıyorduk. Fırtına anında yapmamız gereken dalgaların altında alabora olmak pahasına da olsa o yanlış yolda devam etmek değil, kayalara çarparak canımız yansa da durmaktı. Durmak ve fırtına dinene kadar kendimizi toparlamak. Aynen şu an benim yapmaya çalıştığım gibi...
Ders çalışmayı hiç özlemediğimi fark ettiğim anlardan birinde daha oflayarak arkama yaslandım. Nasıl ofladıysam kütüphanedeki birkaç kişiden ters ters bana bakanlar olduğunu görmemle hepsine mahcup bir tebessüm gönderip önüme döndüm.
Sizde 27 yaşında ikinci üniversitesini okuyan bir son sınıf öğrencisi olsaydınız oflardınız diye çıkışmak istesem de eşyalarımı toparlayıp kütüphaneden çıkmaya karar vermiştim. Bahar döneminin vize haftası başlamış ve dün ki sınavdan sonra bünyem artık yardım çığlıkları atmaya başlamıştı.
Daha fazla ters bakışa maruz kalmamak için sessizce toparladığım çantamı omzuma takıp kalktım koltuktan. Bir şey unutmadığıma emin olmak için son kez baktığım ahşap masadan silgi tozlarımı bile toplamıştım.
Tıklım tıklım dolu olan kütüphanenin boğucu havasından kurtulmak için hızlı adımlarla dışarı attım kendimi. Ders çalışmak yerine gezmemi söyleyen kuş cıvıltıları kulağımı doldururken beni etkisi altına alan bahar esintisiyle havayı koklayıp gülümsedim.
Titreşimini hissettiğim telefonumu çantamdan çıkartırken otoparka doğru ilerlemeye başlamıştım. Halam arıyordu her zamanki gibi.
"Selamun aleyküm kuzum nerelerdesin?"
Neşeli sesi yine onu mutlu edecek bir dedikodu duyduğuna emin olmamı sağlarken arabanın anahtarlarını çıkardım cebimden.
"Aleyküm selam hala. Kütüphanedeydim yeni çıktım."
"He öyle mi bölmedim inşallah dersini?"
"Yok yok çıkmıştım zaten."
Çantamı yan koltuğa bırakırken ne diyecekse hemen desin de eve gidip uyuyayım istiyordum.
"İyi iyi. Şey için aradım Gökçe unutmadın inşallah akşam yemeğine bekliyorum."
Hiiihh! Unutmuştum tabi. Tamamen çıkmıştı aklımdan ama halama çaktırırsam fena bozulurdu.
"Yok yok unutmadım."
"Heh iyi tamam akşam görüşürüz o zaman hadi Allah'a emanet ol."
"Sende halacığım görüşürüz."
Telefonu kapatıp yan koltuğa bırakırken dudaklarımı bükmüştüm istemsizce. Eve gidip akşama kadar uyuma hayallerim suya düşmüştü. Ne kadar uyuyabileceğimi hesap etmek için saate bakarken çoktan yola çıkmıştım.
Çamaşırları katlamam ve yerleştirmem gerekiyordu bir de süpürge açsam iyi olurdu ama bunları yapınca uyumaya ancak 15 dakikam falan kalıyordu. Hayal kırıklığı içerisinde evime beş dakika mesafede olan kütüphaneden eve gelmiştim bile.
Park ettiğim arabadan inerken yan koltuktaki çantamı alıp kapıları kilitledim. Tam eve girecekken arkamdan gelen sesle oraya döndüm.
"Gökçe?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHRAS (TAMAMLANDI)
ActionKoruyucu, muhafız demek 'ahras'. Kaybetmemek için korumak gerekir tabi, belki bir vatanı, belki sevdiğini, belki bir kalpteki yerini... "Çünkü hep korumak istedim seni. Nefes alabilmek için, sensiz ne yapacağımı düşünemediğim için, gözlerine bakmad...