Sırıtarak gözlerini kapatmasıyla ben bugün bu kaçıncı heyecanlanışım diye düşünmeye çalışıyordum ama düşünemiyordum.
Kalbim gümbür gümbür atarken dizimde yatmaya devam eden Mirkan'ın kalp sesimi duyabileceğini düşünüyordum. Birden ne yapacağımı şaşırıp aniden ayağa kalkmamla kafası yere düşmüş yüzünü buruşturarak açmıştı gözlerini.
"Ne yapıyorsun Gökçe ya kafam koptu."
Valla ne yaptığımı bende bilmiyordum. Kalbim ritmini arttırmaya devam ettikçe tüm vücudumu saran sıcaklık nefes almamı engelliyor gibi hissetmiş ve aniden ayağa kalkmıştım.
Kafasının düştüğü yerden başını ovarak doğruldu Mirkan. Az önce söylediği şeyle ilgili herhangi bir şey söyleyip beni utandırmamasını umarak ona arkamı dönüp ayakkabılarımı giymeye başladım.
"Namaz! Namaz kılmadım ben geri döneyim."
Benim birdenbire aklıma gelen bahanemi fevri bir şekilde dile getirmemle anlamazca kaşları havaya kalkarken ayağa kalktı.
"Tamam Gökçe kılarız şimdi burada, nereye gidiyorsun?"
"Şeye kulübeye. Bedrettin amcanın kulübesine."
Elini kaldırıp bana doğru gel gel işareti yaparken başını gökyüzüne kaldırdı.
"Tamam gel burada kılarız işte beraber. Hem cemaat yaparız. Güneş şuradan geldiğine göre burası doğu, şurası da..."
O kendi kendine konuşmaya devam edip kıbleyi bulmaya çalışırken ben bu kadar rahat olmasına sinirimin bozulmasıyla meşguldüm. Az önce çok normal bir şey söylemiş gibi davranıyordu ama benim için hiç normal bir şey değildi bu!
Daha fazla saçmalamamak için bir şey demeden yavaşça ayakkabılarımı çıkarıp tekrar örtünün üzerine geçtim. Mirkan sonunda kıblenin neresi olduğuna karar vererek bana döndü.
"Tamam buldum burası. İstersen telefondan kontrol edelim?"
Hemen namazı kılıp buradan yok olmak istiyordum. Uçmak, gitmek, toz olmak istediğim olaylardan birkaçıydı.
"Yok yok gerek yok. Kılalım hadi."
Başıyla onaylayıp kıbleye doğru döndü. Tam ikindi namazının sünnetine niyet edecekken arkasına dönerek bana baktı.
"Örtü temiz bu arada, aklına takılırsa diye söyleyeyim dedim."
Emin ol şu an hiçbir şey takılmıyor aklıma! Sus ve başla artık namaza!
Önüne tekrar dönmesiyle gergin nefesimi hafif dışarı üfledim. Mirkan sünneti kılmaya başlamıştı ama ben bugün boyunca Mirkan'ın kalbimi hızlandıran cümlelerini zihnimden atıp da namaza duramıyordum. Bugün yanlışlıkla bünyeme fazla Mirkan yüklemesi yapmıştım ve ondan olmalıydı bu geçmeyen kalp çarpıntısı. Hislerimin büyümeye başlıyor olduğunu düşünmek istemiyordum.
İçimden estağfurullah çekip namaza durdum. İlk sünneti kılıp selam vermemle Mirkan'ın beni beklediğini fark ettim. Beklerdi tabi. O çoktan kılmaya başlamışken ben onu düşünmekle meşguldüm çünkü(!)
Başını hafifçe arkaya çevirip göz ucuyla bana baktı. Göz göze gelmemizle sünneti kılmayı bitirdiğimi anlayıp önüne döndü. Kamet getirmeye başlarken ayağa kalktı.
"... hayyal es salah hayye alel felâh..." demesiyle bende ayağa kalktım. Farz için niyet edip 'uydum imama' diyerek tekbir getirdim.
Çok şükür kalp çarpıntısı yüzünden ölmeden namazımı bitirmiş tesbihimizi de çekip dua ediyorduk. Şu an da her namaz sonrası klasikleşmiş duamın hiçbir satırı aklıma gelmezken bunun nedeninin üzerimdeki gerginlik olduğunu düşünüyordum. Bu gerginliğin sebebi ise Mirkan'dı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHRAS (TAMAMLANDI)
ActionKoruyucu, muhafız demek 'ahras'. Kaybetmemek için korumak gerekir tabi, belki bir vatanı, belki sevdiğini, belki bir kalpteki yerini... "Çünkü hep korumak istedim seni. Nefes alabilmek için, sensiz ne yapacağımı düşünemediğim için, gözlerine bakmad...