14.

660 59 38
                                    

Mirkan

"Aradığınız kişiye şu a-"

Bilmem kaçıncı kez kulağıma koyduğum telefondan aynı sinir bozucu sesi duymamla sinirle kapattım. Kaç defa aradıysam da Gökçe'nin telefonu kapalıydı. Başına bir şey gelme ihtimali sinirimi daha da bozarken evinin olduğu sokağa girdim hızla.

Bir ayın sonunda döner dönmez ilk onu görmek istemiştim ama ne şirkette bulabilmiştim ne de telefonlarına ulaşabilmiştim.

Asım abinin dediğine göre 'Bir işim var.' deyip bir iki saat erken ayrılmıştı işten ve kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Irak sınırındaki o binada her ne araştırıyorduysa aynı şeyi yapmaya devam ediyor olmasıydı beni korkutan.

Umrunda bile olmadan kendi hayatını hiçe sayıp tehlikeye atıyordu. Benim yokluğumda bunlarla uğraştığına emindim çünkü ciddi bir şey olmasa o kadar tehlikeye girip Irak sınırına gitmezdi.

Bugün çok önemli bir toplantı için bambaşka bir yerde olmam gerekiyordu ama ben Gökçe'ye ulaşamadığım için işimi riske atıp buraya gelmiştim. Normalde asla ne olursa olsun görevimi riske atmazdım ama iki seferdir Gökçe için daima birinci önceliğim olması gereken operasyonlarımı ikinci plana atıyordum.

Sarı ışığı kaldırıma vuran sokak lambasının altına arabayı park edip indim arabadan. Işıkları yanıyor mu diye pencerelere göz gezdirirken oturma odası olduğunu bildiğim penceredeki beyaz ışık kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Evdeydi ve telefonu kapalıydı.

Arabanın kapılarını kilitleyip hızlı adımlarla binaya girdim acele etmem gerekiyordu yoksa geç kalacaktım. Kapıdan bir görüp güvende olduğuna emin olsam yeterliydi. Haftalar sonra onu görecek olmanın heyecanıyla ikişer ikişer tırmandım merdivenleri.

Dairenin önüne gelip zili çalmak için elimi kaldırırken son sürat atan kalbim nefes almamı engelliyordu sanki. Beni görünce ne yapacak nasıl tepki verecek çok merak ediyordum. Kızabilir, bağırıp çağırabilir hatta eline ne geçerse fırlatmaya kalkışabilirdi. Duruşmaya gitmemekle kalmamış ona bir haber bile vermemiştim. Belki de umurunda bile değildi ama umrunda olmasını istiyordum. Kızgınlık dahi olsa bana karşı bir şeyler hissediyor olsun istiyordum. Benim de ona hissettiğim gibi..

Onu, kurtarmaya gittiğim hücreden çok daha önce temizlikçi olarak çalışırken çok kez görmüştüm. Peçesinin altındaki muhteşem gülüşüne hiçbir zaman şahit olmamama rağmen anında tanımıştım okyanus mavisi gözlerin sahibini. Aylardır gizlice korumalığını yapıp aşık olduğum kızdı o.

Onu orada gördüğüm ilk an daha birkaç hafta önce normal bir hayat yaşadığına emin olarak bıraktığım kızın burada ne işi olduğunu düşünüp durmak delirtmek üzereydi beni. Ne amaçla geldiğini ne yaptığını bile bilmiyordum ve hem onu hem de görevimi tehlikeye atmamak için ne yanına yaklaşabiliyor ne de ona bir şey sorabiliyordum.

Tüm bu saçmalıkların içinde nahif bir çiçek gibi belirmesi aklımı başımdan almış, görevi bile ara sıra ertelememe sebep olmuştu. Öylece oturup gök mavisi gözlerini izlemek istiyordum. Defalarca yanından geçmeme rağmen bana bir kere bile bakmamış, gözlerini hayranlıkla izleyememiştim.

Ta ki o güne kadar. Müdürün odasında onu aklıma bile gelmeyecek bir sebepten tutuklamalarına sebep olduğum gün gözlerime uzun uzun bakmıştı.. Ama nefretle.

Gözlerinde gördüğüm nefret ve tiksintiyi iliklerime kadar hissetmiştim sanki o gün. O an içinde olduğum durumdan etimle kemiğimle bende nefret etmiştim. Gözleri beni öyle etkisi altına almıştı ki geçip karşıma beni vursa gıkım çıkmayacaktı sanki. Hatta son kez gözlerine bakabildiğim için mutlu bile olabilirdim.

AHRAS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin