Telefon kapanmasına rağmen halâ kulağımda tutmaya devam ederken, oturduğu sandalyeden kalkıp karşımda durdu. Selamlaşmak için elini bana uzatmasıyla ben bir karış açık ağzım ve havalanan kaşlarımla bir ona bir de eline bakıyordum.
"Merhaba Gökçe hanım, ben Atakan. Mirkan Atakan."
Daha yarım saat önce beni tatlı yemeye çağıran Mirkan şu an tam karşımda sırıtarak dikiliyor tokalaşmak için elini bana uzatıyordu.
Şaşkınlıktan kapanan algılarım yavaş yavaş açılırken durumun farkına varmaya başlamıştım. Gün boyu resmen benimle oyun oynamıştı!
Demin havalanan kaşlarım sinirlenmeye başlamamla çatılırken telefonu kulağımdan çekip elimi indirdim. Bugün boyunca benimle eğlendiği yetmemiş gibi halâ karşımda sırıtmaya devam ediyordu!
"Ne yapıyorsun sen burada?"
"Çok hızlı oldu bu. Önce tanışmamız ve birbirimizi sevmemiz gerekiyor bana hesap sorabilmen için."
Halâ dalga geçiyordu! Kaşlarım sinirden iyice çatılırken gözlerimi parlayan yeşillerine diktim.
"Mirkan!"
Sesim kısık ama net çıkarken sinirlendiğimi gayet iyi yansıttığımı yüzündeki şımarık çocuk edasıyla beliren suçluluk ifadesini görmemle anlamıştım.
"Tamam gel otur, anlatacağım."
Oturmam için çektiği sandalyeye otururken halâ ters ters ona bakıyordum. Kendisi de karşımdaki sandalyeye oturup elini kaldırarak garsonu çağırdı.
"Ne alırsın, önce bir şeyler söyleyelim, açsındır tabi ki?"
"Mirkan çıldırtma beni! Dalga mı geçiyorsun sen benimle!? Anlat ne anlatacaksan. Ve dua et, bahanen mantıklı olsun!"
Kalabalık bir ortamda olmamız sebebiyle içimden geldiği gibi kızamadığım için daha da sinirleniyordum sanki.
"Kuru kuruya mı anlatayım Gökçe bi- tamam tamam anlatıyorum."
Cümlesini, yarısında değiştirme sebebi ona attığım bıçaktan keskin bakışımdı. Az önce kaldırdığı elini gören garson telaşlı adımlarla yanımıza gelirken ikimizde susmuştuk.
"Buyrun efendim, ne alırsınız?"
Garsonun sakin ve yavaş sesi bende daha bir sinir gerginlik hali uyandırırken Mirkan'a sinirli bir bakış atıp başımı hafifçe garsona çevirdim.
"Ben bir çay alayım, açık olsun."
"Çay iki olsun."
"Tabi efendim getiriyorum hemen."
Garson nazik bir gülüşle yanımızdan ayrılırken ayıp olmasın diye az önceki gergin surat ifademi silmiş bende gülümsemiştim. Garson gider gitmez Mirkan'a dönerken aynı zamanda eski surat ifademe de geri dönmüştüm.
Anlat dememe kalmadan anlatmaya başlayan Mirkan'ı dinlerken evde olmadığımızı ve kafasına elime geçeni fırlatamayacağımı hatırlatıyordum sürekli kendime.
"Geçen güne kadar bende bilmiyordum sen olduğunu. Bedrettin amca bayağıdır bana tanıdığı bir kızdan bahsedip duruyordu bende kabul etmiyordum, evlenmeyi düşünmediğim için. Sonra işte en son geçen senle çiftlikte karşılaştığımızda bir daha söyledi hatta burada olduğunu ve tanıştıracağını da söyledi. O gün hiç aklıma gelmemişti senden bahsediyor olabileceği."
Benden bahsettiğini anlasan ne olacaktı sanki Allah Allah. Son cümlesinden sonra birkaç saniye durup yüzüme baktı. Bir şeyler arıyor gibi gözleri yüzümün her karışında geziyordu. Ne arıyordu bilmiyorum ama aradığını bulamamış olacak ki gözünü kaçırıp anlatmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHRAS (TAMAMLANDI)
ActionKoruyucu, muhafız demek 'ahras'. Kaybetmemek için korumak gerekir tabi, belki bir vatanı, belki sevdiğini, belki bir kalpteki yerini... "Çünkü hep korumak istedim seni. Nefes alabilmek için, sensiz ne yapacağımı düşünemediğim için, gözlerine bakmad...