8.

1K 59 9
                                    

Şu an salağa mı yatmalıydım yoksa belki bir şeyler biliyordur diye düşünerek Asım beyi doğrulamalı mıydım emin değildim.

Ben ağzımı bir açıp bir kapatırken söyleyecek bir şey bulamıyordum. Ne kadar inkar etsem de şu anki şapşallığım yüzünden her şey anlaşılıyor olmalıydı zaten.

Neyi ne için yaptığımı bilmesinin yanı sıra annemin babamın adını bilmesi onları tanıyormuş gibi isimleriyle hitap etmesi bile olmaması gereken bir durumdu. Acaba Mirkan'da mı biliyordu? Sanmıyordum bildiğini, bilseydi o kadar sorup durmazdı. Evet bilmiyordu ve Asım bey ona söylememişti. Ama neden?

Bunları biliyor olması beni hafiften rahatsız ederken istemsizce kasılmıştım. Kaşlarım hafiften çatılırken şüpheyle sordum. 

"Annemle babamı nereden tanıyorsunuz?"

Asım beyin yüzündeki buruk tebessüm, bu işin arkasında sandığımdan daha büyük bir geçmiş varmış gibi hissettiriyordu.

"Baban, yani Cahit.. benim en yakın dostumdu Gökçe."

En yakın dost mu? Babamın en yakın bütün arkadaşlarını tanıyordum.  Haftada en az bir kere ailecek toplanırdık eskiden. Tabi ailemin vefat etmesiyle zamanla ben onları arayıp sormamıştım onlarda beni. Böylece kopmuştuk bayağı. Zaten annem ve babam yokken o insanların hepsiyle görüşmeye devam etmem de saçma olurdu. Ama kısacası babamın samimi olduğu arkadaşlarının hepsi en az bir kere bize gelmiş ve tanışmış olurdum. Ve ben bu insanlar arasından Asım beyin olmadığına emindim. Bir de en yakın dost diyordu.

"Emin misiniz? Yani bahsettiğiniz kişinin benim babam olduğuna emin misiniz? Çünkü böyle bir şey olsa sizi kesinlikle tanırdım."

Başını hafifçe beni onaylarcasına sallayıp masanın çekmecesini açtı. Çekmeceden çıkardığı dosyayı masaya bırakıp kapağını açtı. İçinde birkaç fotoğraf ve bir iki kağıt vardı. Dosyayı bana doğru çevirip eliyle en üstteki fotoğrafı kaldırırken beklentiyle bana bakıyordu.

Gösterdiği fotoğraf kalbimi titretirken babamın muhteşem gülüşüyle karşı karşıya kalmıştım. Gencecikti burada. Üniversite yıllarından olmalıydı. Yakışıklı yüzü hiç değişmemiş, jöleyle şekil verdiği gür saçları daha bir muhteşem göstermişti babamı.

Gözüm tekrar gülüşüne takılırken birkaç saniye özlemle baktım. Uzun zaman olmuştu onu böyle görmeyeli. Fotoğrafta o kadar içten gülüyordu ki bu sefer hakim olamamıştım göz yaşlarıma.

Gözümden firar eden bir iki göz yaşını hızlıca elimle silip fotoğrafta babamın yanındaki kişiye baktım. Asım Atabey.

İkisi de kollarını birbirinin omzuna sarmış 40 yıllık dost gibi gülümsüyorlardı. Belki de gerçekten öyleydi.

O fotoğrafı bırakıp dosyadaki diğer fotoğrafları incelemeye başladım. Babam ve Asım Bey hep yan yanaydı. Fotoğraflara bazı insanlar ekleniyor, mekânlar değişiyor, yıllar geçiyordu ama babamın yüzündeki gülümseme hep aynıydı. İçten ve sımsıcak..

Bu fotoğrafları daha önce hiç görmemiştim. Ne babamın ofisinde ne de evde herhangi bir albümde. Babamın en yakın dostunu bizden sır gibi saklaması biraz tuhaftı açıkçası.

Belki de böyle bir şey hiç yoktu. Bu fotoğraflar shop olabilirdi ve beni kandırmaya çalışıyor da olabilirdi. Hayır hayır, çok saçma. Hayatımı kurtarmışlardı neden beni kandırmaya çalışsınlardı ki? Gerçi hayatımı kurtarmış olmaları masum oldukları anlamına da gelmiyordu.

Birdenbire zihnime dolan bu şüphe ve ihtimallerin kaynağını bulamasam da sebepsizce haklılık payı var gibi geliyordu. Çok çabuk mu güvenmiştim? Böyle bir insan değildim halbuki. Son beş yıldır yaşadığım tecrübelerle kimseye güvenmemeyi öğrenmiştim.
Sanırım şu an o iç güdülerim beni bu düşüncelere itiyordu.

AHRAS (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin