Kapıda beni altın halıyla bekleyen Emre ve Kaan ile ellerim cebimde yanlarına gittim.
İkisinin de söyleyecek şeyleri vardı galiba, -kesinlikle onlara haber vermeden evden kaçtığım için sinirli değiller- neyse ya dinleriz ne olacak...
"Eee böyle kapı önünde mi bekleyeceğiz?"
Ellerimi cebimden çıkarıp onlara bakarken konuyu nasıl açıklayacağımı düşündüm çünkü en ince ayrıntıya kadar soracak gibi duruyorlar.
Altı üstü arkadaşımla buluşmak için abimin arabasını aldım ve akşam olmadan eve döndüm. (Bana açılan davaya ehliyetsiz arabayla gidip yarı yolda katili olduğum adamla karşılaşıp içinde bulunduğum aracın patlamasından beni kurtaran üvey babamı kim bilir nasıl öldürmüş olan seri katille ayak üstü kahve içtim ve ardından da eve döndüm.)
Neyse biz sonuca bakalım, tek parça eve ulaşmam da büyük bir başarı.
"Genç yaşta kalbimize mi indireceksin sen bizim?"
Emre'nin sitemli konuşmasıyla ona yaşlı dedelere benzediğini söyleyecektim ama bunu düşündüğümü anlamış gibi bana sarıldı ve böylece bir şey diyemedim.
Yalnız bana ilk defa sarılıyor galiba. Yok bence direkt bir insana ilk defa sarılıyor. Ya da daha önce sarıldığı tek şey boks torbasıydı.
Çünkü sanki elinden alınacak bir peluşmuşum gibi sımsıkı sarılıyor.
(Peluş oyuncak Alaz, bu cuma Bim'de!)
Kötü hissettiriyor diyemem ama biraz daha sıkarsa kemiklerim kırılacak, tabi hala kırılmadıysa.
"Lan ne yapıyorsun? Tamam size haber vermedim falan da kemiklerimi kıracaksın lan, peluş oyuncak değilim ben. Emre!"
Ben demiştim sana Doktor, geç gelirsem kemiklerimi kırarlar diye!
"Ne Emre'si ya? Abi de bırakırım."
Ne?
O nereden çıktı ya?
"Lan saçmalama!"
Emre biraz daha sıkı sarılırken bizi kollarını bağlamış gülerek izleyen Kaan'a baktım.
Vay hain!
"Yo saçmalamıyorum, ne kadar endişelendik hepimiz haberin var mı? Şekerim, tuzum, tansiyonum ne varsa düştü. Abi de yoksa bırakmam."
Kendi ağzınla itiraf ettin.
Yaşlı amcalar gibisin işte!
Ama beni hiç bırakacak gibi durmuyor.
Ayağına mı bassam, karnına dirsek mi atsam, kafayı da çakabilirim aslında ama...Hay ben senin inadına!
"abi..."
Bırak artık lan, utançtan seni sıralayıp götüreceğim yakında.
"Duyamadım bir şey mi dedin?"
.
.
.
Ha?
Lan bıraksana beni!
Bak hala sarılıyor!
Sesimi biraz daha yükselttim.
"Abi."
Yüzündeki gülümsemeyi görmüyorum sanki. Sonra burnunuzdan getireceğim, sizi tavana asmayan Alaz de-
"Bir şey mi söyledin? Endişeden kulaklarım az duymaya başladı. Hayırsız bir kardeşim var da. Bir daha söyler misin?"
Yok çıldıracağım illa ki!