...
Elizabeth, kaldığı yüksek daireden aşağıya, denize doğru baktı.
Gerçekten güzeldi, sadeydi. Muhteşem bir manzaraydı.Elindeki kahvesini, yanındaki sehpaya bıraktı ve bol, balıkçı yaka kahve tonlarındaki kazağının boynunu biraz çekiştirdi. İyice ağzına doğru çekti.
Kendisini, mutlu hissediyordu. Nedensizce. Kabul etmesede.
Gerçi nedenini biliyordu ama...Kapısı çalınca oraya odaklandı, gelen şüphesiz Genevieve denen cadıydı. Kadın, onun enerjisini buradan hissedebiliyordu.
Usulca ilerledi, botları zeminde yankı yaparken. Açtı kapıyı, kadınla göz göze geldi. Alayla kapıya yaslandı, konuştu."Bak seeen, Genevieve. Klaus'la yatmaktan buraya gelmeye vakit bulamıyordun, demek sonunda aklına geldim."
Ellerini siyah pantolonunun cebine soktu. Arkasını dönerek ilerlemeye başladı.
Bir kaç saniye sonra hiçbir şey bilmiyormuşçasına durdu. Arkasını döndü merakla."Ah(!) Sen neden içeriye gelmiyorsun tatlım? "
Genevieve, göz devirmemek için kendisini zor tuttu.
Boğazını temizledi. Kapı pervazını işaret etti.
Elizabeth, bu hareketle numaradan daha yeni anlamış gibi, kesinlikle dalga geçmiyordu, söylendi."Ah! Pardon tatlım, büyüyü unutmuşum. Eh, tabi giremedin. "
Zehir yeşiline dönen sert gözlerini kadına dikti.
"Gücün yetmez. "
Bu ses tonu, kadını korkutmamış değildi. Ya da o, zehir yeşiline dönen gözleri. Daha demin çimen yeşiliydi halbuki...
Elini şıklattı arkasını dönerken."Gel hadi. "
Ve salonuna geçti, kendisini kanepeye attı. Kızıl kadın da, hemen ardından kapıyı çekerek gelmişti.
"Elizabeth." dedi.
"Kökenler benden şüphe etmeye başladı, diğer cadılar yüzünden."
"Ne demek istiyorsun sen?"
Genevieve, bacak bacak üstüne atmış kadının yanına attı kendisini.
"Atalar beni artık diğer tarafa istiyorlar, rahatsız olmaya başladılar. Son kalan hasat cadısının hayata dönmesi için, benim geri gitmem gerekiyor. Yani ölmem."
"Eh, tabi sende Klaus'la yatmaktan vazgeçemezsin değil mi?"
"Mesele sadece yatmak değil, sende biliyorsun. Bana güvenmelerini sağlıyorum, fena mı sanki? Ayrıca bebeği öldürmemi istiyorsun, o kadar kolay değil. Özellikle atalar buna karşıyken."
"Ama sana güvenmiyorlar, seni ahmak. Hiçbir haltı bensiz beceremez misin sen? Ayrıca, sözümü dinlemezsem, neler olacağını da benden daha iyi biliyorsun."
Ürkütücü bakışları ve sesi üzerinde hissetmesi ile yutkundu. Ona... Ona bir şey diyecek gücü yoktu. Çünkü karşısındaki kadın, şeytanın ta kendisiydi.
"Ü-üzgünüm. O cadıların, Klaus ve Elijah'ın rüyasına soktukları o adam yüzünden oldu. Bensiz iş yapmaya başladılar. Beni dinlemiyorlar, özellikle Monique."
Elizabeth, parmağındaki kırmızı yüzükle oynarken alayla mırıldandı.
"Monique ha..."
Sırıttı. Sırıttı an, bir ampül patlamıştı. Genevieve, hemen kafasını elleriyle kapatmıştı. Elizabeth ise kafasına yaşam cam parçalarını umursamamıştı.
"Monique..."
Yumruğunu sıktı. Yeni hedef, belliydi işte. Ne güzel, Esther minik torununun da ölmesini istemiyordu, Elizabeth seve seve yapacaktı bunu. Ölüm ne kadar da güzeldi böyle bir Mikaelson için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELIZABETH : House Of Mikaelson
FanfictionGeçici zevkler,hevesler,kalp kırıkları yarım kalan aşklar,körelmiş duygular... Kökenlerin Mystic Falls'a gelişiyle herkesin hayatı altüst olmuştu. Stefan,Elena,Damon,Bonnie,Caroline... Hepsi Klaus'un başlarına gelebilecek en kötü şey olduğunu düşünü...