Parmaklarımın arasındaki tespihi kendi ekseninde birkaç kez döndürdüm. Eskisine nazaran biraz daha salaş olmuştu ama buradaki imkanlarla elimden anca bu kadarı gelmişti.Arhan sinirden demire dizilmiş boncuklu tespihi kırınca bende ona ipe dizilmiş halini yapmıştım. Ferhat'ın dediğine göre bir zarar görmesin diye demirden yapmıştı. Ancak yine de kendisi zarar vermişti.
Ayrıca bu tespihin onun için oldukça değerli olduğunu da öğrenince yere dökülen boncukları teker teker toplamış tekrar eski haline getirmiştim.
Sabah sinirle lavabodan çıkıp koğuşun kapısına ilerlemişti. Oradan Ünal gardiyanla konuşmuş sonra onu koğuşun dışarısına çıkarmışlardı.
Nereye gittiğini tekrar Ferhat'a sorduğumda onun burada özel bir odası olduğunu öğrenmiştim. Yalnız kalmak isteyene veya çok sinirli olan bir kişiye orayı veriyormuş.
Bu sebeple elimdeki tespihi çevirerek koğuş kapısına ilerledim. Bir kez tıklayıp açılmasını bekledim. Ünal gardiyan ilk önce pencereyi açtı, kimin tıkladığına baktı. Beni görünce hemen kapıyı açtı. "Hayırdır Marlen?" dedi soy adımla hitap ederek.
"Beni Arhan Reis'in yanına götürür müsün?" dediğimde başını hızlıca reddederek salladı. "Olmaz götüremem. Hem onun yakını değilsin hem de haberi yok." gözlerimi sakinlikle kapadım, derin bir nefes verip sinirlenmemeye özen göstermeye çalıştım.
"Rica ediyorum." dedim kelimeleri bastırarak. Birkaç saniye düşündü sonra tekrar reddetti. Son kozumu oynamaya karar verdim. "Ünal gardiyan biliyor musun ben damarları çok severim." derken bilerek çatal dayandığım kısma baktım. Gözleri irice açıldı, demek işe yaramıştı.
Namım duyulmuştu demek.
Etrafına tekrar bakıp derin bir nefes verdi. "Tamam yürü baş belası yürü." dedi ve kolumdan tutup beni dışarı çıkardı.
Yine saymaya üşendiğim çok kapıdan Ünal gardiyanın kartıyla birlikte rahatça geçtik. Elimde Arhan'a ait olan tespihi döndürürken asla kendim gibi hissetmiyordum.
Koridorun sonunda yine bir başka koğuş kapısının önüne geldiğimizde Ünal gardiyan kapıyı tıklattı. "Reis yanına gelmek isteyen birisi var." dedikten birkaç saniye sonra kilit sesi duyuldu. Kapıyı açınca içeriye girdim, arkamdan da kapattım.
Oda da boy aynası, çift kişilik yatak ve küçük bir kütüphane vardı. Arhan pencereye yakın tuttuğu bedenini bana çevirdi. Gördüğü kişiyi beklemiyor olacak ki kaşları çatıldı. "Ne işin var burada?" şaşkınlıkla konuşmasına göz devirdim. "Hoş buldum."
Toparlandı ve büyük adımlar atıp yanıma geldi. "Hoş geldin de, hangi rüzgar attı seni buraya?" dedi göz kırparak. Kaşları hâlâ çatıklığını sürdürüyordu.
Elimdeki tespihi yüz hizamızda tutup ona gösterdim. "Bende senin emanetin var."Gözlerini gözlerimden çekip elimde tuttuğum tespihe çevirdi. O an harelerinde doğan ışığı gördüğüme yemin edebilirdim.
Elimden almadan boncuklarına sürttü parmaklarını. Sanki o hiç onun değilmiş, yeniymiş gibi bakıyordu. Gözlerindeki parıltı beni sevindirmiyor sadece endişelendiriyordu.
Madem bu kadar önemli bir şeydi neden kırmıştı?
"Tespih." dedi düşüncelerimin aksine. Başımı salladım onu cevaplamak amacıyla. Gözleri beni buldu. "Sen.. nasıl?" dediğinde kaşlarım çatıldı.
Nasıl yaptığımı mı soruyordu?
"Bir tişörtümün ipi sökülüyordu ben zaten toplamıştım boncukları yerden. Sökülen ipi de değerlendireyim dedim. Hem değerli bir şeye de benziyor." Ne kadar dikkatli dinledi beni bilmiyorum ama ben anlatırken gözleri hep tespihe kayıyordu.
Bana doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi azalttı. Avucunu uzatınca, tespihi parmaklarının arasına bıraktım. "Sağ ol Güney." dedi gerçekten minnetle bakarak. "Rica ederim." diyerek ortamdaki mahçupluk havasını hızla değiştirmeye çalıştım.
Neden terlediğini bilmediğim ellerimi eşofmanıma sildim. Gözlerimi etrafta gezdirdikten sonra yine gözleriyle birleştirdim. Boğazımı temizledim. "Ben artık gideyim."
Acaba o tespihin anlamı neydi?
Gözlerini kısarak bana baktı. "Sormayacak mısın?" içimi mi okuyordu?
"Neyi?" dedim bir an bocalayarak. Anlamamazlıktan gelmekte fayda vardı. Tespihi kaldırıp bana gösterdi. "Bunu."
Çok merak ediyordum aslında, bakışını bile değiştiren o boncukların anlamını. "Özeldir diye karışmak istemedim. Hani belki varsa sevgilinindir diye."
Yok canım ne ağız araması, yapmam öyle şeyler.
Dudağı kıvrıldı. "Yok sevgilim falan." dediğinde omuz silktim. Bir şeylerin cevabı mıydı bu? "Banane zaten canım." dediğimde başı öne düştü. Canım diye söylendiğini duymuş gibiydim.
Arkamı dönerek kapıya doğru ilerledim. Tam kapıya tıklatacaktım ki arkamdan gelen sesle duraksadım.
"Çocuğundu." dedi kısık sesle. Devam etmesi için herhangi bir adımda bulunmadım. Devam edecek miydi onu da bilmiyordum. "Kurtardığım çocuk vermişti. O gün bileğimde görmüş başka bir tane. Görüş günüme gelmiş, kendi yapmış bunu. Bu yüzden benim için çok özel. Sağ ol Marlen, sağ ol." dediğinde omzumdan arkama doğru çevirdim başımı. Sadece hafifçe tebessüm edip baş selamı verdim.
Kapıyı açıp dışarı çıktım. Ünal gardiyan ilk önce yüzümü tarasa da ona güven verici bir tebessüm gönderip teşekkür ettim. Sonrasında beni koğuşa geri götürmesine izin verdim.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TA UZAK YOLLARDAN -GAY
Short StoryGüney işlediği hırsızlık suçundan dolayı girdiği karma koğuşta başına geleceklerden habersizdir. Özellikle de bu koğuşun bir reisi olduğundan ve Reis'in sevdası olacağından. "Pusula isterse her daim Kuzey'i göstersin. Benim yolum sensin Güney. Benim...