36.BÖLÜM "SON BAKIŞ"

2.8K 221 26
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

***

Elimdeki son köpüklediğim tabağı da kenara koyarken önüme tekrar bir yığın bulaşık yığdıkların da alnımdaki teri koluma sildim.

Bitmiyordu.

Ben bitirmeye çalıştıkça yenisini ekliyorlardı. İlk başlarda bu kadar pis bir mekanın az bulaşığının olduğunu düşünmüştüm.

Yanılmışım.

Sürü gibi bulaşık çıkıyordu.

Sanırım burayı benim işe girdiğim gün başka birisi devre almıştı. Dediklerine göre gelmiş, tüm her yeri üç kez temizlettirmiş, herkesin maaşına zam yapmıştı. Bu yüzden buradakiler benim uğur getirdiğimi düşünüyorlardı.

Ne uğur ama!

Yeni patron geldikten sonra işler iyice güzelleşmiş, bu durum bir tek benim işime yaramamıştı. Çünkü bulaşıklar bitmiyordu.

Kapı açıldı ve içeriye bir sürü adam girdi. Onlara sorgularcasına baktığımda içlerinden birisi "Selamın aleyküm kardeş." dediğinde başımı salladım. "Şurası müsaitse bunları bırakacağız." dediğinde gösterdiği şeylere bakmak için hole doğru başımı uzattım.

Boyutu büyük eşyalar vardı.

Tekrardan başımı sallayarak onlara geriye çekilerek yol verdim. Büyük eşyaları getirerek, sırayla dizmeye başladılar. Dört tanesini de yan yana dizerek ayrıldılar.

"Kolay gelsin."

Üstündeki beyaz örtüleri çıkartarak ne olduğuna baktım. Gördüklerimle kaşlarım çatıldı. Bunlar bulaşık makineleriydi. Sadece bir tane değildi, dört tane vardı.

Sanırım artık elimde yıkamaya gerek kalmayacaktı. Şansıma içeriye yetkili kişilerden birisi olan Kadir bey girdiğinde ne yapacağımı bilemez bir şekilde ona baktım, o ise benim aksime gülümsedi. "Hah! gelmiş mi oğlum? Bak Güney bundan sonra bu yeni bebeklere artık bulaşıkları dizersin. Yıkamana gerek kalmaz." dediğinde hâlâ ona bakmaya devam ediyordum. Ellerini birbirine vurarak, gülümseyerek yanımdan ayrıldı.

Herkes bir değişikti.

Makinenin gelmesi benim işime gelirdi. Saat başı gelen dağ gibi bulaşıkları artık bunlara dizebilirdim. Böylece saatlerce suyun içine olmama gerek kalmazdı. Önümdeki ilk makineyi açarak hiç duraksamadan içine bulaşıkları yerleştirdim.

Vallahi böylesi daha iyi olmuştu.

Yarım saat sonra kapı tekrar açıldı ve içeriye aşçı abla girdi. "Ben çıkıyorum sende hemen çık." diye hızlı hızlı konuşup önlüğünü çıkardı. Başımı sallayıp bende önlüğünü çıkardım.

Mutfaktan çıkıp, personel odasına geçtim. Herkes gitmişti. Üstümdeki kirli çamaşırları çıkarıp, yenilerini giydim. Gün boyu suydu, yağdı, köpüktü derken epey bir kirlenmişti.

Çantamı omzuma takıp, bana bırakılan anahtarları çantamdan çıkardım. Tüm odalara teker teker girip etrafı kontrol ettim. Sonra bir şey çıkardı onu da benden bilirlerdi.

En sonunda tüm ışıkları kapatıp kapıyı açtım. Elimdeki anahtarla kapıyı kilitledim. Demir kilit'i de vurduktan sonra anahtar için gizli bir köşe vardı onu oraya  bırakıp, demir kepenkleri de indirdim.

Tamamlandığına ikna olduktan sonra kulaklıklarımı takıp evime doğru yürümeye başladım.

"Bir söz bitişi gibi, son buldu sevişler."

Sezen Aksu'nun içli ama sahici sesi kulaklarımı doldurduğunda dudaklarım kıvrıldı. Rüzgarın hafif nefesi yüzümü keşfederken mesut olsam da yüzümün aksine bedenime rüzgar titretecek kadar soğuk geliyordu. Gözlerim dolduğunda bunun ne için olduğunu anlayamadım.

Rüzgar mı doldurmuştu gözlerimi, yoksa bu beli doğrulamayan hayatım mı?

"Bir yaz güneşi gibi eritir hep, bu terkedilişler."

Terkedilişler, hep edilişler. Hayatımın özetiydi, yaşadıklarımın asıl anlamıydı. Aile demeye bin şahit insanlardan, arkadaşlardan, sevdadandı hep bu terkedilişler.

"Bir an duruşu gibi, ömrün gidişi gibi.
Veda ederken aşk ateşi gibi, söner iç çekişler."

Evimizin olduğu, sokak lambalarının aydınlattığı sokağa döndüğümüzde yolun ortasındaki gördüğüm bedenle olduğum yerde duraksadım.

Yolun başında, onun uzağında ama bir o kadar karşısında çivilenmiş gibi dikildim. Siyah hareleri odamın penceresinden kaydı ve beni buldu.

İki satır, üç yılın ardından buradaydı, karşımdaydı. Siyahlara bürünmüştü. En son ki gördüğüm haliyle şimdi ki hali aynı değildi, çok farklıydı. O zaman daha özgüvenliydi, şimdi ise mahçup.

Bakışlarımız birleştiğinde göğüs kafesimde oluşan ağrıyı sadece bedenim hissetti. Ellerim bu ağrıyla beraber bedenime kapanmak istedi. Kalbimin üstünü yumruklamak, durması için yalvarmak istedi.

"Aman aman, yandım amman, kurşun gibi izler."

Bastırdığım duygularım, üstünü örtmeye çalıştığım, görmezden geldiğim o hisler gün yüzüne çıkmaya başlıyordu. Bedenimin titremesi rüzgarın hiddetinden değildi, ondandı.

O buradaydı.

Ellerini siyah kabanının içinden çıkardı. Elleri, bana iki satırı layık gören elleri. Yara bere içindeydi. Benim kadar o da şaşkındı. Arkasında iki parça kağıda bıraktığı benim, ne halde olduğumu görmek onu şaşırtmış olmalıydı.

Bana doğru yavaşça bir adım attığında, bacaklarım refleks olarak bir adım geriye attı. Yüzü kasılmış, gözleri dolmuştu. Sokak lambasının aydınlattığı yüzünde gözleri parlıyordu.

Sonra Sezen Aksu'nun içimi yakan o sözleri yankılandı kulağımda.

"Son bakıştaki o gözler, kaldı aklımızda."

***

Bölüm hakkında düşüncelerinizi buraya bırakabilirsiniz.

TA UZAK YOLLARDAN -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin