3.BÖLÜM "DAMARLAR ÜZERİNDEKİ ÇATAL"

11K 706 59
                                    


"Tek sıraya girin yemek vakti!" diye içeriye seslenen Ünal gardiyanla birlikte uzandığım yatağımdan kalkarak önde duran kişinin arkasına geçtim. Bu sefer önümde Mehmet amca arkamda Ferhat vardı. "Ünal gardiyan senin bıyığına gurban be." diyerek bir alkış tutturdu.

Bizim koğuş sanki bunu bekliyormuş gibi alkışlamaya, ıslık çalmaya başladı. Onlara gülümserken utanan Ünal gardiyanla neşemiz yerine gelmişti. "Sus lan salak herif." dedi sahte kızgınlıkla.

Aslında hoşuna gitmişti ama belli etmiyordu.

Hem gülüşüp hem de yavaş adımlarla ilerlerken saymaya üşendiğim kadar demir parmaklıkların arasından geçtik. Yemekhane kısmına geldiğimizde önünde yine makinelerin olduğunu gördüm. Yine parmağımı okutup onay aldım. Yüzümü okuttum, imzamı attım ve kendime tabak aldım.

Artık alıştığım için hızlı hızlı yapıyordum.

Yemeklerimi aldıktan sonra çatal, kaşık alarak bizim koğuşun masasına oturdum. İkinci sırada olduğum için masa da bir tek Mehmet amca vardı. Yine Arhan'ın oturacağı sandalyenin çaprazına, hemen yan kısmına oturdum.

Herkes gelince Arhan "Afiyet olsun." dedi ve yemeye daldık. Artık alışmış ama bir yandan da merak ettiğim için Furkan'a neden böyle dediğini sormuştum. O ise merakımı gidermek için biraz detaylıca anlatmıştı.

Eskiden Mehmet amca diyormuş bu cümleyi. Ancak bir gün artık sıkıldığını, sadece yemeğe odaklanmak istediğini söylemiş ve zaten reis olan Arhan'a teslim etmiş. Arhan için bunu söylemek önemli değilmiş ama Mehmet amca bu konu da katıymış.

İki türlü de yemeği yiyor olacağımız için çok umrumda olmamıştı.

"Yakışıklı!" diye bir ses yükselince istifimi hiç bozmadım. Arhan ise tam tersine bıkkınlıkla nefes vermişti. Yaşlı bunak'a artık alışmıştım. Anca bel altı şakalar yapıyor gizlemeye çalıştığı yönelimini böyle rahatlatmaya çalışıyordu. "Yakışıklı bak senin için ne aldım." dediğinde susması için kafamı kaldırdım.

Elindeki doğranmamış salatalığı bana gösterdi. "Gerçi benim ki daha büyük ama sen şimdi bununla idare ediver zamanı gelince gerçeğine bakarsın." dedi ve yandaşlarına bakıp güldü.

Bu kadarı da fazlaydı ama!

Ayağa kalktı elindeki salatalığı bir penismiş gibi aşağı yukarı sıvazladı.

"Ulan nimet o nimet yavşak." diye bağırdı Ferhat. Bende onun gibi ayağa kalkacaktım ki benden önce çoktan birileri kalkmış hatta onu tutan insanlar bile olmuştu.

Arhan hiç duymadığım, yaratıcı küfürler ederken ileri doğru adım atıyor onu tutan Mehmet amcadan dolayı bir şey yapamıyordu.

Ona sadece bakmakla yetinip, garip bir sakinlikle ayağa kalktım. Karşı karşıya gelene kadar önüne doğru yürüdüm. Tam karşısında durduğumda şerefsiz gülüşünü sergiledi. Arkamda hâlâ bir şeyler yere fırlatılıyordu.

"Oyun mu istiyorsun dede?" dediğimde kahkaha attı ve elindeki salatalığı dudaklarına vurdu. "Farzet ki istiyorum ne yapacaksın?" dediğinde ona sahte gülümseyip arkamı döndüm. "Yalnız ses tonun bile boşaltır adamı ha. Bir de altımda inlerke-" cümlesini bitireceği esnada masa da bulunan çatalı aldım ve  bir hışımla arkamı dönüp damarının üstüne bastırdım.

"Bunu şimdi buraya saplasam ne olur biliyor musun?"  dediğimde etraf sessizleşmişti. Kimseden bir çıt çıkmıyordu. Dede ise yutkunup başını olumsuz şekilde sallamaya çalıştı. "Ölürsün." dedim buz kokan sesimle. Onun ise gözleri korkuyla kapanıp açıldı.

Dediklerinin aksine korkak herifin tekiydi.

"Peki ben bunu ister miyim? evet isterim." parmak boğumlarımın beyaz olduğunu görsem dahi hala çatalı boynuna bastırmaya devam ediyordum. "Ölsen umrumda olur mu? aklıma gelmezsin bile." dediğimde hâlâ yardım için yandaşlarına el kol hareketi yapıyordu. "Bu yüzden beni zorlama." deyip çatalı çektim. Yere yığıldığında korkak yancıları hemen kollarından tutup ayağa kaldırdı.

Arkamı döndüğüm de herkesin şaşkınlıkla bana baktığını gördüm. Kimse benden beklemiyor olacaktı ki şaşkınlıkları uzun sürdü. Kimseyi umursamadan yemekhaneden imza atarak çıktım. Koğuşumuza hızlı adımlarla girip, lavaboya geçtim.  Hiç vakit kaybetmeden yüzüme üç kez soğuk su vurup kendime gelmeye çalıştım.

Yaklaşık iki gündür yemeklerimiz şu mal herif yüzünden ziyan oluyordu. Adım sesleri artınca diğerlerinin de geldiğini duydum.

"Sikeceğim çenesini yavşağa bak." lavabodan çıkınca işittiğim cümleyle bakışlarım koğuşun içinde bir o tarafa bir bu tarafa dönen Arhan'a takıldı.

Yine hiçbir şey söylemeden yatağıma ilerledim. Yanlarından geçerken başlarını kaldırıp bana bakıyorlardı.

"Arhan bir dur gardaşım yav!" dedi hepimizin içinde bastırdığı haklı isyanı dile getirerek. İçim şişmişti tespih boncuklarının birbirine değme sesini işitmekten.

Yatağıma oturduğum esnada "Güney." diyerek seslendi Furkan. Gözlerim onu buldu. "Nasılsın?" dedi endişeli hareleriyle.

"İyiyim." dedim göz kapaklarımı kapatıp açarak normal bir şekilde. İyiydim. Sonuçta her bana bakanı öldürseydim...

"Nasıl iyi olabilirsin sen! Bunak seni sikmeyi hayal ediyor amına koyayım." diye bağırdı Arhan. Kimseden ses çıkmadı, kimse beklemiyordu. Yine hissiz bakışlarım onu buldu. "Biliyorum." dediğim de daha çok sinirlendi.

Boynundaki damarlar belirginleşmiş, kırmızı görmüş boğa gibi bakıyordu.

"Biliyorsun ve susuyor musun?" diye bağırdığında bende onun gibi sinirle ayağa kalkarak tam dibinde durdum. "Ne yapmamı bekliyorsun! Öldüreyim mi döveyim mi! İki ucu boklu değnek oğlum bu. Kolay mı sanıyorsun sen o ithamlardan sonra sakince oturmak!" diye avazım çıktığı kadar bağırdım.

Ondan ses çıkmayınca cesaretlenip devam ettim. "Ona istediğini veriyorsun şu an. Aramızın bozulması, birbirimizi yememiz. Bunun için çabalıyor." dediğim de gözlerinde gördüğüm az da olsa bir sakinlikti.

Daha sonra yanılmış olmalıyım ki elindeki tespihi sinirle sıkmaktan kopup yere düştü. İkimizin de bakışları onu takip ettiğinde tespihin boncukları yerde duruyordu.

"Bir sen kalmıştım anasını satayım, sende yap." diyerek yanımdan sinirle ayrıldı. Benim gözüm ise yerdeki boncuklarda takılı kaldı.

***

TA UZAK YOLLARDAN -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin