Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
***
Yalnızdım.
Yalnız kalmıştım.
Yalnız bırakılmıştım.
Hayatımda yüzüme gülen her insanın yapması gereken rutinmiş gibi o da bunu yapmıştı. Birkaç satır arasında yalnız bırakmıştı beni. Önümde duran kağıtlara bakmaktan aynı şeyleri tekrar tekrar okumaktan başım ağrımaya başlamıştı.
Hitap etme şekline, el yazısına bakarken birçok şeyi sorguladım. Onu, kendimi, kağıtları, gerçekleri, yaşadıklarımızı bunların hepsini sorguladım.
Elime sabah'ın en erken saatlerinde gardiyanlar tarafından verilen bu kağıtlarla saatlerdir bakışıyordum. Başta küçük bir jest olduğunu düşünen halimi güldüm.
Ne gülünç bir durum ki, içinde yazılanlara ihtimal bile vermemiştim.
Titreyen ellerimle kağıdı tekrar açıp, yaşlar ile bulanan gözlerimi birkaç kez kırparak net görmeye çalıştım.
"Marlen'im...
Buraya ne yazmam gerektiğini, sana bunları, bundan sonrasını nasıl açıklamam gerektiğini inan ki hiç bilmiyorum. Sadece bu açıklamaları sana borçluyum bunu biliyorum. Sana söylediğim bir yalan var. Ve her birlikte sarıldığımızda onu geçtim her gözlerine baktığımda bunun vicdan azabını yaşıyorum.
Seni hiç bekletmeden hayatımı kasıp kavuran o yalanı yazacağım. Bu cezaevinin müdürü benim. Sandığının aksine ben burayı parayla satın almadım.
Devlet yetkilileri susmam için bana burayı verdiler.
Sen şimdi soracaksın bu devlet sana burayı veriyorsa nasıl içeridesin.. Beni hapise tıktılar, çünkü onların bile bilmediği bilgiler bendeydi. Bunu bilip evime sürekli arama kararı çıkartıyorlardı. En sonunda ellerine koz geçmeye çalışınca ilk fırsatta yaşanılanları düşünüp beni mahkum ettiler. Ki evimi daha rahat arayabilsinler diye.
Onların bunca zamandır anlamadığı tek bir şey vardı. Ben önemli bilgileri asla bir teknolojik alette tutmazdım. Benim kanıtlarım, bilgilerim zihnimde yer alıyor. Benim saklama alanım orası.
Sana bunları anlatıyorum çünkü bil istiyorum. Ben sana evim dedim Marlen, canım dedim. Ama bencil olmak zorundaydım.
Bu gece sana bir elma uzattım, sen ise onu hiç sorgulamadan iştahla yedin. Sorgulamalıydın, bunun renginin neden bu kadar kırmızı olduğunu, ne kadar tatlı ve iştah açıcı olduğundan bahsetmeliydin. Sana uzatılan elma, cehennemin yasak elmasıydı Marlen. Ve sen bunun farkında olmadan bir günah işledin. Sana uzatılan her şeyi kabul etmemelisin, sana ulaşmaya çalışan her el'e izin vermemelisin.
Senin günahın yediğin o elma değil Güney, senin günahın benim. Bana olan sevdan günah senin. Bana olan bakışların günah, bana olan arzun, zaafın, zayıflığın günah. Bunların hepsi günah.
Ben bir günahkârım, sen ise benim günahlarımsın.
Bu kadarmış, buraya kadarmış. Gitmeden önce sana yazdığım son satırlar bunlar. Kendine iyi bak. Öylesine yazılmış bir söz değil bu. Kendine gerçekten iyi bak.
Bilirim sen soğukları seversin ama yine de çok üşüme. Hep kalın giyin. Havalar soğuyacak Marlen, aramızdakiler de öyle. Yazın hava sıcak diye söylenip bunaltma kendini, bir de bunun için yorma o kurban olduğum aklını.
Uyurken dikkat et, canını yakma.
Ne zaman dönerim bilmiyorum. Döner miyim.. onu da bilmiyorum. Sana bekle demiyorum, böyle bir şey isteyemem zaten. Ben sadece beni anlamanı istiyorum. Ben kendimden bile vazgeçtim Marlen ama senden geçemezdim. Yüzüne baksam son bir kez daha, gözlerinin hatrı kalırdı. Gözlerine baksam, dudaklarının boynu bükük kalırdı.
Yanında durabilmek için bunu yapmam gerekiyordu. Ayakta kalabilmek için senden ayrılmam vazgeçmem gerekiyordu.
Her şeyi rayına koyduğum vakit çıkacağım karşına. Bağırıp çağırsan da sussan da sıkıca saracağım seni. Ancak şimdi çekmem gerekiyor ellerimi üzerinden. Çok yakıyor tenin ellerimi.
Gideceğimin farkında gibi şimdiden cezalandırmaya başlıyor beni.
Seni güzel gözlerinden öpüyorum Marlen,
Dikkat et kendine.Arhan."
Göz yaşlarım yanaklarıma akarken etrafıma bakındım. Yataktan kalkıp kapıdan dışarıya çıktım. Eş zamanlı bir şekilde Furkan da çıktığında onunda kıpkırmızı ve gözleri yaşlı bulmuştum.
Ferhat da ona birkaç satır vermiş olmalıydı.
Elinde ki beyaz bidonla bana bakıyordu. Acıyla gülümseyip yanıma doğru adımladı. Diğer eline baktığımda sıktığı kağıt parçalarını görebilmiştim.
Karşımda durup bidonu bana uzattı. Bir ona bir de bidona bakarken birkaç satır yazı aklıma gelmişti. Sağlam olmayan bir tutuşla bidonu tutup kapağını açtım.
Adımlarım birbirini takip ederken bidondaki kolonya yere dökülüyordu. Kameraların olduğunu koridorlardan geçtiğimde yüzümü sakladım. Buradan çıkışım olduğunu da düşünmem gerekiyordu.
Tüm ceza evini turlayıp başladığım yere gelene kadar her adım attığımda kolonyayı yere döktüm. Kendim için ama çokça Furkan için.
Furkan'ın uzattığı kibrit kutusunu titreyen avuçlarımın içine alırken bir tane kibrit çöpünü alıp, ateş yaktım.
Ben sana evim dedim Marlen, canım dedim. Ama bencil olmak zorundaydım.
Mektubu elime alıp katladım, ucuna yanan kibriti götürdüğümde kağıdın bir kısmını alev almaya başladı.
Bu gece sana bir elma uzattım, sen ise onu hiç sorgulamadan iştahla yedin.
Yanan kağıt parmaklarımın arasından düşerken zihnimdekiler benimle alay ediyordu.
Senin günahın yediğin o elma değil Güney, senin günahın benim.
Ayak ucumuzdan başlayan alevler izlediğim rotayı gittikçe sararken kollarımı Furkan'a sardım.
Sana uzatılan elma, cehennemin yasak elmasıydı Marlen.
Omuzları çöktüğünde hâlâ alevleri takip ediyordum.
Ayakta kalabilmek için senden ayrılmam vazgeçmem gerekiyordu.
Ben bir ressamdım ve tüm cezaevinin alevler içinde kalması ise en acı çektiğim tabloydu.
***
Bölüm hakkında düşüncelerinizi buraya bırakabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TA UZAK YOLLARDAN -GAY
Historia CortaGüney işlediği hırsızlık suçundan dolayı girdiği karma koğuşta başına geleceklerden habersizdir. Özellikle de bu koğuşun bir reisi olduğundan ve Reis'in sevdası olacağından. "Pusula isterse her daim Kuzey'i göstersin. Benim yolum sensin Güney. Benim...