34.BÖLÜM "UTANÇ"

3.1K 200 6
                                    

Uykum var o yüzden hızlıca yazıp atıyorum.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
***

"Biliyorsun." diye fısıldadığında kıstığım gözlerimle sadece ona bakarak sorusunu yanıtsız bıraktım. Furkan ve Mehmet amca hâlâ sohbet etmeye devam ediyorlardı. Yanlarında benim sinirden, Vedat abininse şaşkınlıktan katkası kesildiğinin farkında bile değillerdi.

Mahalleden konuşuyorlardı.

Derin bir nefes alarak önüme döndüm ve yemek yemeğe devam ettim. Bu akşam aksi gibi çok yemek yiyememiştim.

Çorba ve salatayla yetinmiştim.

Aynı zamanda Vedat abinin iyice gözüne batırmak içinde bolca ekmek tüketmiştim. Limonata dolu bardağımı elime alıp ayaklandım. Masaya doğru "Afiyet olsun." diye mırıldandım.

Furkan ağzına doğru götürdüğü kaşığı yarı yolda duraksatarak, "Ama çok az yedin." diye sitem etti. Elimi karnıma koyup ovaladım. "Elinize sağlık." dedim doyduğunu belirterek.

Sigara paketimi mutfaktan alarak balkonumuza çıktım. Burası da kötüydü ama iki sandalye bir tane eskiciden aldığımız küçük masadan koyarak güzelleştirmiştik. Furkan hepsini siyah'a boyayarak renk katmaya çalışmıştı.

Elimdeki bardağı balkon demirliklerine bırakarak manzaraya baktım. En azından uzaktaki binaları görebiliyor, ufkumuzu açabiliyorduk.

Balkonun kapısı açıldı ve içeriye tahmin ettiğim kişi girdi. Sigaramdan bir duman içime çekerken arkamdaki varlığını hissettim.

Titrek bir şekilde alınıp verilen nefesler, aldığı nefesler çok gelmiş gibi bir de onların daralması.

Tam bir suçluya göreydi.

Sigaramın külüne vurarak küllerin dökülmesini izledim. Öfkemi dışarıya vurmamak için elimden geleni yapıyordum. Aramızdaki sessizliği bozarak onu hiç bekletmeden direkt konuya girdim.

"O'nun burada ne işi var?" dediğimde bir çakmak sesi geldi. "Furkan'ı görmek istiyormuş." histerikçe güldüm. "Şimdi mi aklıma gelebilmiş Furkan?" dediğimde bana döndü. Benimse gözlerim hâlâ uzaklara bakıyordu. Nereye baktıklarını bende bilmiyordum ama uzağa bakıyordu işte.

"Bende öyle dedim, çocuğu iki parça kağıtla bırakırken neredeydi o aklın dedim." başımı salladım. "İletişiminiz ne zamandır var?" diye sorduğumda yarısı bitmemiş sigarasını küllüğe bastırdı. Sıkıntıyla nefes verdi. "Bir yıldır." dediğinde kaşlarımı çatarak ona döndüm.

1 yıl, 12 ay, 365 gün ha bir de 6 saat.

"Bakma bana şöyle yerinizi hiç söylemedim, bana sürekli sizi soruyorlar zaten. Bir yıldır beni her gördükleri yerde sıkıştırıyorlar. Hep bağırdım ama sizinle alakalı hiçbir şey söylemedim." dediğinde doğruluğunu tarttım.

Neyse ki doğru söylüyordu.

Bende sigaramı bitirip önümdeki küllüğe bastırdım. Ona dönerek limonatamı yudumladım. "Bak abi, biliyorsun neler yaşadığımızı.. O görmek istediği Furkan'ı yine o dağıttığında güç bela ayakta tuttum ben o çocuğu. Her şeyini ona bağlamıştı lan o çocuk! Ne hakla! Hangi hakla görmek istiyor!" dediğimde üzgün bakışlarıyla bana baktı.

"Biliyorum kardeşim biliyorum. Çektiğiniz zorlukları bildiğimden tek bir kelime etmedim Ferhat'a." dediğinde ona dönmeden başımı salladım.

"Güney kardeşim," dediğinde yeni bir sigara almak için kutuyu elimde tutturarak ona baktım. Dudakları bana bir şey söylemek için aralandı sonra tekrar kapandı. Kararsız gözleri beni bulduğunda tekrar dudaklarını araladı. "Hiç neden ben demiyorsun lan?" dediğinde kaşlarım çatıldı.

Ne?

"Niye bencil olmuyorsun oğlum sen! Abi bana da şunu şunu yaptılar niye demiyorsun!" dedi elleriyle önündeki boşluğu işaret ederek. "Beni de iki satıra bıraktı abi, o iki satırda bana yara oldu desene oğlum. Yuvam dediği yeri alevler içinde bırakırken içime su bile serpilemedi abi desene." dediğinde dolan gözlerimle ona baktım.

Afallamıştım.

Hislerimi o kadar zamandır içime gömüyordum ki, bir anda bir başkası tarafından bunu duymak afallatmıştı.

İçime çektiğim titrek nefesle boğazımdaki yumruyu geçirmeye çalışıyordum. Ama bir türlü geçmiyordu. Bulanık gözlerimle etrafı süzdüm.

O arabanın yine tam apartmanımızın çaprazında durduğunu görünce bakışlarımı hemen üzerinden çekmedim.

Baktığım yere baktı, benim duraksamamı fırsat bilerek başladığı andan beri bana merhem olmak yerine yüzüme gerçekleri vuran o konuşmasına devam etti. "En son ne zaman ağladın sen? Ben cevaplayayım o yangında. Dört senedir gözlerinde çukur mu oluştu da ağlamıyorsun? Ağlasana oğlum, ağla lan durma o yumrunun içinde. Dök gitsin içindekileri."

" Orada, " dedi siyah arabayı kaşlarıyla işaret ederken.
"Sen onun varlığını biliyorsun, duyuyorsun, görüyorsun. Ama hiçbir şey yapmıyorsun. Niye yapmıyorsun? O arabaya git ve içindekileri dök kardeşim. Neden de ya, nedenini sor. İçinde tuttukça bu dünya omuzlarına daha ağır kardeşim daha ağır." dedi ve benim limonatamı kafasına dikip içtikten sonra perdeyi çekerek balkondan içeriye girdi.

Haklıydı, elbette bir yüzleşme yaşanacaktı.

Lakin hazır mıydım bilmiyorum. Onu üç sene sonra görmeye hazır değildim. Üç sene sonra her mektubunu okuyuşumda ses tonunu anımsaya çalıştığım zamanların ardından hazır değildim. Onu görmeye, hissetmeye hiç hazır değildim.

Kapattığım paketi açarak içinden bir dal sigarayı dudaklarınla çekip çıkararak aldım.

İki satır yazılan yazılar olmuştu bana yara, duvar. Ben yıllarca onun özlemi, sevgisiyle mücadele etmeye çalışmıştım.

Şimdi ise yüzleşmesiyle ediyordum.

Ve buna hiç hazır değildim.

***

Kısa oldu farkındayım ama uykum var.

Bölüm hakkında düşüncelerinizi buraya bırakabilirsiniz.

TA UZAK YOLLARDAN -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin