Seyran önündeki tatlıyı didik didik ederken bir yandan da etrafını izliyordu. Gerçekten çok hoş ve pahalı olduğu her halinden belli olan bir mekandaydı. Parlak avizeler, aynalı duvarlar ve eşsiz İstanbul manzarasıyla kaliteli duruyordu restoran. Şu an etrafındaki her şey ilgisini çekiyordu; masanın ortasındaki mumun titrek alevi, yan masadaki iş toplantısı yaptıkları belli olan grup, ayağının altındaki parlak seramik, sürekli açılıp kapanan giriş kapısı, aceleyle bir oraya bir buraya koşturan garsonlar...
İlgisini çekmeyen tek şey ise karşısında oturan adam ve adamın iki saattir kendisi hakkında anlattıklarıydı. Seyran yoğun iş temposundan arta kalan zamanında, karşısındaki adamın yoğun ısrarları üzerine bir randevuya çıkmayı kabul etmişti. Aslında hiç gönüllü değildi ama arkadaşı çok ısrar etmişti. Çok yoğun çalıştığı, eve bile iş getirdiği için arkadaşı doğal olarak endişeleniyor ve kafasını dağıtmasını söylüyordu. Son zamanlarda hayatında olan tek hareketlilik enerji departmanından Hasan Bey'in ısrarcı randevu teklifleriydi ve Seyran da bunu kabul etmenin iyi bir fikir olabileceğini düşünmüştü ama yanılmıştı. Hem de yanıldığını restorana adım atar atmaz anlamıştı fakat artık çok geçti. Bir şekilde bu akşamı atlatması gerekiyordu.
Restoranı Hasan Bey seçmişti. Seyran'a kalsa bu kadar lüks bir mekâna hiç gerek yoktu ama Hasan Bey burası için çok ısrar etmiş ve bu randevunun özel olması gerektiğini söylemişti. Seyran da adamın hevesini kırmak istemeyerek el mahkûm kabul etmişti. Seyran her ne kadar hevesli olmasa da ortama uyum sağlayabilmek için hazırlanmıştı. İşten çıkar çıkmaz koştura koştura eve gitmiş, hızlı bir duş almış, siyah renkte aşırıya kaçmayacak bir elbise giymiş, hafif yaptığı makyajını kırmızı bir rujla tamamlamıştı. Saçını hafif dalgalandırdıktan ve siyah topuklu ayakkabısını giydikten sonra artık hazırdı. Randevu saatinden tam beş dakika önce gelmiş ve kendileri için ayrılmış masaya geçmişti. Hasan Bey ise randevuya tam yarım saat geç kalmış ve İstanbul trafiğini bahane etmişti. Seyran bu durumu pek önemsememişti çünkü onu beklerken, restoranın ortasında duran koca piyanonun müziğini dinliyordu. Seyran geldikten yaklaşık beş dakika sonra genç bir piyanist piyanonun başına geçmişti ve maharetli parmaklarıyla tüm müşterilere işitsel bir şölen sunuyordu.
Hasan Bey lafa kendinden bahsederek girmişti ve iki saattir kendini anlatıyordu. Bu süreçte başlangıçlar, ana yemekler, ara sıcaklar yenmiş ve tatlıya geçilmişti. Ama adam hala kendinden bahsediyordu. Seyran ise adamın anlattığı hiçbir şeye odaklanamıyor sadece kafa sallıyor ve gülümsüyordu. Yemek seçimleri bile çok farklıydı. Bu iki insan aynı masada nasıl bir araya gelmişti ki?
Seyran kafasını tatlısından kaldırıp piyanoya kulak kabarttı. Bu akşam birkaç kez çalan parçaları tahmin etmeye çalışmış ama emin olamamıştı. Ama bu kez emindi, Whitney Houston'un I Will Always Love You'su çalıyordu. Seyran'ın heyecanla parmak şıklatmasına şaşırmış olan Hasan Bey susup bir iki saniye Seyran'a baktı. "Siz de bana hak verdiniz değil mi Seyran Hanım?" dedi yüzündeki zafer ifadesiyle. Randevuya çıkmışlardı ama şu hanımı-beyi atamamışlardı. Neyi onayladığını bilmeden kafasını salladı Seyran.
"Maalesef İstanbul taksileri çok sıkıntı. Lütfen siz de dikkat edin kendinize."
"Olur ederim." dedi Seyran yüzünde sahte bir gülümsemeyle. Ardından saatini kontrol etti. Ne zaman bitecekti bu yemek?
"Oldu o zaman kalkayım ben. Teşekkürler değerli vaktiniz için." diyerek ayağa kalkan adam şaşırttı Seyran'ı. Ne yani hem davet edip hem gidiyor muydu? Üstelik randevuya geç kalan taraf yine Hasan Bey'di.
"Ne demek. Ben teşekkür ederim davetiniz için."
Ufak bir tokalaşmanın ardından adam basmış gitmiş Seyran da koca restoranda tek başına oturan tek insan olarak kalmıştı. Sinirleri bozulmuştu. Davet edildiği randevuda yalnız bırakılan ilk insan olabilirdi. Tahmin ettiğinden bile daha kötü bir randevuydu. Gözleri dolmuştu ama buna izin vermeyecekti. Bir bardak şarap sipariş edip bu restoranın keyfini çıkarmak istedi. Kim bilir bir daha ne zaman insan içine karışacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST (SeyFer / Yalı Çapkını)
Fanfiction"Ferit, seni bir daha görür müyüm?" Ferit'in karanlıkta parlayan gözlerine inci gibi dişleri eşlik etmişti. Bu akşamki en içten gülümsemesini bahşetti Seyran'a. Umarım beni bir daha görürsün diye geçirdi içinden. "İstediğin zaman görebilirsin. Piyan...