Restorandan içeri adım atan Ferit oldukça neşeliydi. Islıklar çalıyor, herkese selam veriyor ve gülücükler saçıyordu. Ferit'in mesafeli ve resmi halini bilen herkes için bu durum çok garipti ve adamın bu haline şükrediyorlardı. Yoksa hem Suna hem Ferit'in gergin halleri birlikte çekilecek gibi değildi ama bugün Suna'da da bir gariplik vardı çünkü kadın... gülümsüyordu. Bağırmıyor, emirler yağdırmıyor, sadece rica ediyordu. Kaşları da çatıktan normale dönmüştü. Bugün kesinlikle bir şeyler vardı.
Odasına geçen Ferit öncelikle kendine bir kahvaltı ve kahve söyledi. Dün akşam Seyran'la çok güzel vakit geçirmişlerdi. Kadın ilahi bir nefes üflemişti Ferit'in ruhuna, aklını başından almıştı. Adamın hala kendine geldiği söylenemezdi. Leyla gibi dolanıyordu ortalıkta. Herkesin hemfikir olduğu bir konu vardı ki aşk Ferit Korhan'a yaramıştı.
Seyran yorgunlukla uyurken Suna'nın acil telefonu yüzünden Ferit'in kalkıp restorana gelmesi gerekmişti. Neden geldiğini bilmiyordu ama önemli değildi, işi biter bitmez basıp gidecekti. Bugün Suna tarafından izinliydi ve iznini burada yiyemezdi. Ayrıca keyfi çok yerindeydi ve moralini bozamazdı. Ve dün gece... neler yaşamışlardı öyle. Seyran kesinlikle hayatının kadınıydı. Adı kadar emindi Ferit, hayatı Seyran'la son bulacaktı.
Kahvesinin son yudumlarına geldiğinde Suna bir elinde gazete ve iki adet kadeh, diğerinde ise şampanya şişesi ile odaya girdi. Kadın gülüyordu... Elindeki her şeyi koşarak Ferit'in masasına bıraktı. Heyecandan bir ceylan gibi zıpladı olduğu yerde. Suna'da daha önce hiç görülmemiş bir manzaraydı bu. Her ne olduysa önemli bir şey olmalıydı.
"Ferit, Ferit, Ferit, Ferit..."
Ferit kendini tutamayarak kahkaha attı. Kayıp bir ablası vardı ve Suna gitmiş yerine ikizi gelmişti sanki. Bu kadar enerji Suna'ya fazlaydı.
"Şu haline bak Suna... Ne oldu hayırdır?"
"Müzeyyen Hanım'ın yazısı çıkmış! Bizi çok beğenmiş Ferit! O kadar güzel şeyler yazmış ki mutluluktan bayılacağım."
"Ne diyorsun! Hani nerede?"
Masada duran gazeteyi heyecanla eline aldı. Suna da yanına gelmiş ve beraberce yazıyı okumaya başlamışlardı. Büyük puntolu başlığı sesli bir şekilde okudu Ferit. "İki Kardeşin Ortak Mirası; SunaHan Restoran"
"Oku oku... Hepsini okusana!"
"Türkiye'nin ileri gelen ailelerinden Korhanların geleceği geçmişlerinden de parlak olacak gibi görünüyor. Çünkü Korhanların geleceğini emanet ettiği iki genç (Suna Korhan ve Ferit Korhan), aileye atalarından daha farklı bir anlayışla sahip çıkıyor. Bugüne kadar şirket düzeniyle yönetilen Korhan ailesi, SunaHan'ı devralan iki kardeşle birlikte büyük bir değişim yaşayacak gibi duruyor. Çünkü bu iki kardeş rakip değil birlik olmayı tercih etmişler. Servetlerini ise elde edilecek bir varlık değil sahip çıkılacak bir miras olarak görüyorlar. Ve bu mirası yaşatmak için soy isimlerini yüceltmekten daha cesur adımlar atmışlar; SunaHan'a ait bir kültür ve kimlik yaratmışlar..."
Ferit durdu ve cümleleri bir kez de içinden okudu. Gerçekten onlardan mı bahsediyordu bu yazı? Yani dışarıdan gerçekten böyle bir görüntü mü vardı? Babası ve dedesine benzetilmemeyi bir iltifat olarak görse de... Suna ile iddialı bir uyum yakalamışlar mıydı gerçekten?
"Suna bu... biz miyiz gerçekten? Babam yazmış olmasın bu yazıyı? Yani bilemedim, inanamıyorum şu an."
"Aa yok, Müzeyyen Hanım öyle biri değildir. Yılların yazarı, gazetecisi. Öyle başkasının ağzına bakarak haber yapmaz. Hem babam yazsa emin ol böyle yazmazdı. Şurayı bir okusana."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST (SeyFer / Yalı Çapkını)
Fiksi Penggemar"Ferit, seni bir daha görür müyüm?" Ferit'in karanlıkta parlayan gözlerine inci gibi dişleri eşlik etmişti. Bu akşamki en içten gülümsemesini bahşetti Seyran'a. Umarım beni bir daha görürsün diye geçirdi içinden. "İstediğin zaman görebilirsin. Piyan...