PERŞEMBE
Öğle saatlerinde artan yoğunluk SunaHan çalışanları için zorlu dakikalar yaşatıyordu. Siparişlere yetişmek çok zordu. Garsonlar bir oraya bir buraya koşturarak işlere yetişmeye çalışıyordu. Boşalan masa anında doluyor ve bu işleyiş durmadan devam ediyordu. Kapıda sıra oluşmaya başlamıştı bile. Suna ise köşesine çekilmiş gururla izliyordu karşısındaki manzarayı. Bugünleri görebilmek için çok çalışmıştı ve şimdi verdiği tüm emeklerin karşılığını alıyordu.
Ferit de bu yoğunluktan nasibini alıyordu tabi. İlk garsonluk deneyimi oldukça yorucu gidiyordu ama neyse ki mesai arkadaşları çok anlayışlıydı. Bunda Ferit'in soyadının Korhan olmasının da etkisi vardı tabi. Ferit'in garsonlukla ilgili ilk düşüncesi kıyafetlerinin çok rahatsız oluşuydu. Yönetime döner dönmez buna bir düzenleme getirecekti.
İkinci sorun ise menüye hakim olmamasıydı. Bir günde ezberleyemezdi ya çoğu Fransızca olan bir menüyü... Bazen müşterilerin ne istediğini anlamıyor ve yardım alması gerekiyordu. Barmenlik Ferit için daha uygun bir pozisyondu.
Üçüncü ve en büyük sorun ise durmaya vaktinin olmamasıydı. Mola verecek en ufak bir anı yoktu. Bu da Seyran ile konuşmasını zorlaştırıyordu tabi. Seyran'a bu yoğunluğunu açıklayacak mantıklı bir sebep aramıştı ama kızı ikna edebilecek bir şey bulamamıştı. Senin yanına gelmek için ablamın kuklası oldum demek istemezdi, Suna çok üstüme geliyor demeyi tercih etti onun yerine. Yalan da değildi. Suna'nın başının altından çıkmıştı tüm bunlar.
Mesai arkadaşları Ferit'İn menüye hakim olmamasından bıkmış olacak ki ona sadece boş tabakları toplama ve masayı temizleme görevi vermişlerdi. Böylesi Ferit'in de işine gelirdi. hem insanlarla muhatap olmak zorunda kalmaz hem daha hızlı çalışırdı. Son bir saattir elindeki toplama arabasıyla boş masaları dolaşıp kirlileri topluyor ve mutfağa götürüyordu. Tekniğini çözmüş ve hızlanmıştı. Bugünü bu şekilde idare edebilirdi. Fakat kıyafetleri hala çok rahatsızdı.
"Biraz dikkatli topla şunları! Herhangi bir şey kırarsan parasını maaşından keserim haberin olsun."
Suna Ferit'in her hareketini izliyor ve bir hata bulmak için çabalıyordu. Gördüğü en ufak hatada herkesin ortasında adamı azarlamaktan çekinmiyordu. Ferit'in aldığı surat ifadesi ve bir şey söylememek için kendiyle verdiği savaş çok komikti. Aslına bakılırsa tebrik etmek gerekirdi adamın özverisini. Önüne ne iş gelirse çekinmeden yapıyor ve çok çabuk öğreniyordu her şeyi.
Ferit Suna'nın bakışları altında masadaki tabakları toplayıp arabaya yerleştirdi. Yarın Seyran'ın yanında olacaktı. Sakin olabilirdi. Sakin olmalıydı. Bir ömür katlanmıştı, birkaç saat daha katlanabilirdi Suna'nın saçmalıklarına. Arabayla birlikte yemek salonunun arka tarafındaki koridora geçti. Mutfağa giden koridorda yürümeye başlamıştı ki hiç beklemediği biriyle karşılaştı. Orhan Korhan oğlunu çatık kaşlarıyla izliyordu. Bugüne kadar birçok kılıkta görmüştü oğlunu; piyanist, baterist, uzun saçlı, küpeli... Ama bu ilkti. İlk defa oğlunu garson olarak görüyordu ve bundan pek memnun görünmüyordu.
"Ferit ne yapıyorsun sen?"
SunaHan'a uğramak Orhan'ın adeti değildi pek. Buraya uğraması için özel bir nedeni olması gerekirdi. O özel neden Ferit'in garsonluk yaptığı güne denk gelmişti. Ne tatlıydı ama!
"Iıı ç-çalışıyorum baba."
"Bu ne kılık? Garsonluk mu yapıyorsun yoksa?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST (SeyFer / Yalı Çapkını)
Fanfiction"Ferit, seni bir daha görür müyüm?" Ferit'in karanlıkta parlayan gözlerine inci gibi dişleri eşlik etmişti. Bu akşamki en içten gülümsemesini bahşetti Seyran'a. Umarım beni bir daha görürsün diye geçirdi içinden. "İstediğin zaman görebilirsin. Piyan...