Dünya küçük, biz daha küçüğüz. Dünya üzerindeki tüm maceralarımızın, tüm arayışlarımızın sonu aynı yerde biter, evde. Küçük dünyada kendimizi büyük hissettiğimiz yerdir evimiz. Bizim kurallarımız geçerlidir, bizim mutluluklarımızla doludur dört bir köşesi. Küçük dünyamızın hakimiyizdir ve dışarıdaki bizi önemsemeyen dünyanın içinde bir yerde kendimizi önemli hissederiz. Yıllar geçer, büyürüz. Ev yetmez bazen, dışarıdaki dünyayı tanımak isteriz. Dünya bizi tanısın isteriz. O zaman başlar arayışlarımız. Ne aradığımızı bilmeden çıkarız yola. Yolda kazandıklarımız kârımızdır. Kaybettiklerimizi ise hafifledik sayarız. En sonunda dünyayı tanırız, dünya bizi tanır. Hakimiyetimizin dünya için hiçbir şey ifade etmediğini anlarız. Dünyanın bizden haberi yokken yine evimize sığınırız. Yolumuz başladığı yerde biter, eve döneriz. Evimiz bizi tanır, biz evimizi tanırız. Nereye ait olduğumuzu hatırlarız.
Cuma gününün öğle saatlerinde evde olmak Seyran için pek olağan bir durum değildi ve şu anki hissiyatını yine geçmişiyle bağdaştırmıştı. Kar tatili olduğu zamanlarda, okulda olması gereken vakti evinde geçirdiğinde daha bağlı hissederdi evine. İçtiği süt daha tatlı olurdu, çizgi filmler daha uzun sürerdi sanki. Her zamanki eviydi aslında orası ama kar tatillerinde daha fazla bağlı olurdu evine.
Şimdi de yola çıkacağı için işten izin almış ve erken bir saatte eve gelmişti. Bu saatlerde eve vuran güneş daha güzeldi sanki. Binanın önündeki cadde daha işlekti. O evde yokken evi daha tatlıydı demek ki. Aslında Ankara'daki evine gideceği zamanlarda hep heyecanlı olurdu, önceliği her zaman orasıydı çünkü. Ama bu sefer kendine ve Ferit'e ait bu minik evi bırakmak çok zor geliyordu. Gidecek eşyalarını hazırlayarak kapının kenarına bırakmıştı ve evin her yanını baştan aşağı defalarca kez kontrol etmişti. Pencereler kapalıydı, su vanası kapatılmıştı... doğalgazı bir kez daha kontrol etti. O da tamamdı. Geriye bir tek Ferit'i beklemek kalmıştı.
Çalışma odasının minik balkonundaki çiçekleri sularken Ferit çaldırıp kapattı Seyran'ın telefonunu. Bu aşağıda bekliyorum, gelebilirsin demekti. Seyran işini hızlıca tamamlayıp dikkatlice kapattı balkon kapısını. Tüm evin düzenli ve güvende olduğuna emin olduğunda montunu ve ayakkabısını giyerek kapısını açtı ve Ferit aşağıda değil tam karşısındaydı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, elleri cebinde bekliyordu sevgilisini.
"Seyroş... Hazır mısın? Çıkalım mı?"
"Ferit, ne zaman geldin sen? Çok beklettim mi?"
Eğilip kapının dibindeki çantaları aldı Ferit. İki günlük ziyaret için gerçekten bu kadar çok şeye gerek var mıydı? Seyran hazırladıysa... vardı tabi. Neden olmasındı? "Yok canım beklemedim. Kapıyı çaldım, duymayınca telefonu çaldırdım işte. Yardıma ihtiyacın vardır diye yukarı geleyim dedim ki gördüğüm kadarıyla doğru düşünmüşüm."
"Ayy, balkondaki çiçekleri suladım. O yüzden duymamışımdır. Haber verseydin- Ah, dur! Bak aklıma geldi günlerdir unutuyorum."
Seyran botlarını çıkarmadan, parmak uçlarında içeri doğru kaybolurken Ferit koca sırt çantasını takmakla meşguldü. Kadın saniyeler içinde geri dönmüştü ve elinde bir şey sallıyordu heyecanla. Ferit bir iki adım asansöre yanaşarak Seyran'ın elindeki şeye baktı.
"Ne o öyle? Sol anahtarı mı?"
"Evet! Hem sol anahtarı hem de evimizin anahtarı aşkım! Senin için yaptırdım, istediğinde rahatça eve gir diye. Ben duymam, evde olmam belki. Sen istediğin gibi gelir gidersin." dedi kıkırdayarak. Kapıyı kapatıp anahtarla açarak bir deneme yaptı. Artık bu kapı gerçek anlamda Ferit'e her daim açıktı. "Ta tamm, oldu işte. Hayırlı uğurlu olsun Fero Bey. Anahtarınızı kaybetmeyiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST (SeyFer / Yalı Çapkını)
Hayran Kurgu"Ferit, seni bir daha görür müyüm?" Ferit'in karanlıkta parlayan gözlerine inci gibi dişleri eşlik etmişti. Bu akşamki en içten gülümsemesini bahşetti Seyran'a. Umarım beni bir daha görürsün diye geçirdi içinden. "İstediğin zaman görebilirsin. Piyan...