İnsan tamamlanmak için yaşar bazı şeyleri. Eksiğini tamamlamak için ilerler daima. Bugününü yaşamaya çalışırken yarınını düşünür, yarınını hayal ederken dünde takılı kalır. Bir insan, bir beden, bir yürek birçok zamanda var olmaya çalışır. Geçmişin tecrübesi mi öğreticidir, bugünün heyecanı mı yoksa yarının bilinmezliği mi? Zamana dertlenirken akıp giden ömür mü daha acı vericidir yoksa bir daha geri getiremeyeceklerimiz mi?
Seyran Ankara'daki odasında uyandığında her zamankinden daha buruk hissediyordu nedensizce. Aslında dün güzel bir gündü, bugün ve yarın da güzel olacaktı ama içinden atamadığı bazı hissiyatlar vardı. Mesela Ferit'le uyumaya çok alışmıştı ve adamın yokluğunu uykusunda bile hissediyordu. Daha sonrasında artık bu odaya eskisi kadar ait hissedemiyordu. Önceden olsa eve adımını attığı an Ankara'daki hayatı kaldığı yerden devam ederdi sanki hiç uzağa gitmemiş gibi. Ama bu sefer bazı şeyleri ardında bıraktığını biliyordu. Bu odadaki anıların geçmişte kaldığını kabulleniyordu.
Kabullense bile özlemeden edemiyordu işte. Kaygısızlığı, sakin bir hayatı yaşadığı bu evde geçen günlerini özlüyordu. Son birkaç aydır yaşadığı her andan mutlu olduğu için geçmişi pek düşünmese de geçmişi hatırlatan şeylerle yüz yüze gelmek bir sorgulama başlatıyordu içinde. Geçmişi mi özlüyorum gelecekten mi korkuyorum? Bilinmezlikten çekinmesi normaldi aslında. İnsan doğası gereği güvenli olduğu yeri tercih ederdi her zaman. Yatakta yatıp odasını izleyerek düşündüğü tüm bu şeyler yumak olmuş ve aklına dolanmıştı. En nihayetinde bir karara vardı; ne geçmişi arayacak ne gelecekten korkacaktı. Çünkü bugününden çok memnundu ve elindeki mutluluğu doyasıya yaşamak istiyordu.
Mutfaktan gelen tıkırtıları duyunca aceleyle yataktan kalktı Seyran. Bir an önce hazırlanmazsa Ferit'e geç kalacaktı ve bugün baş başa kalabilecekleri her fırsatı değerlendirmek istiyordu. Daha önce gidemedikleri o göle gideceklerdi, kahvaltı yapacaklardı, bisiklet süreceklerdi... Gerçi hava şimdilerde yazınki kadar keyifli değildi, muhtemelen çok üşüyeceklerdi ama değerdi. Gidemedikleri o kahvaltı her düşündüğünde tüm tatsızlığı ile boğazına dizilmişti Seyran'ın. Bu sefer o şansı kaybetmeyeceklerdi.
Dün akşamdan hazırladığı rahat kıyafetlerini giyip düğün için hazırladığı eşyaları alarak hole çıktı. Banyoya giderek yüzündeki gülümsemeye engel olamadan hazırlandı. Artık aile evinde bile Ferit'le bir anısı vardı ve birbirlerinin hayatlarında giderek büyük bir yer kaplıyorlardı. Birbirlerinin hayatları olmuşlardı hatta. Birkaç ay önceki Seyran olsa burun kıvırır, yüz çevirirdi ama o Seyran hayatı sevdiği biriyle paylaşmanın tadını hiç almamıştı ki...
Tüm işlerini ayarlayıp ayakkabısını giymeye başladığında attığı günaydın mesajına hala bir cevap gelmediğini fark etti. Cevabı bırak mesaj iletilememişti bile. Yüzü asıldı. Çünkü genelde günaydın mesajları Ferit'ten gelirdi. Çünkü genelde Ferit Seyran'dan önce uyanırdı. Evden çıkmak üzere olduğunu belirten ikinci bir mesaj attı. Eğer on dakika içinde cevap gelmezse endişelenmeye başlayacak ve otele varana kadar aramalarıyla darlayacaktı adamı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST (SeyFer / Yalı Çapkını)
Fanfic"Ferit, seni bir daha görür müyüm?" Ferit'in karanlıkta parlayan gözlerine inci gibi dişleri eşlik etmişti. Bu akşamki en içten gülümsemesini bahşetti Seyran'a. Umarım beni bir daha görürsün diye geçirdi içinden. "İstediğin zaman görebilirsin. Piyan...