Safiye uykusundan sıçrayarak uyandı. Nefes nefeseydi. Biraz önce hissettiklerinin gerçek olup olmadığını ayırt edemiyordu henüz. Telaşla örtüyü kaldırdı, yatağı kontrol etti, kan yoktu! Derin bir nefes aldı, hızla çarpan kalbine elini koydu. Sakinleşmeye çalıştı ama mümkün değildi şu an. Etrafına baktı, odada yalnızdı. Gün ortasında uyuyakalmıştı yine. Naci işteydi, evde ses yoktu. Odasından çıktı, içi rahat etmiyordu bir türlü. Banyoya gitti hemen, kanaması olmadığından emin oldu. Ama gördüğü rüya, o korku, hala garip bir şekilde burnunda hissettiği o kan kokusu aklından gitmiyordu. En çok annesinin hayalini aylar sonra görmek onu korkutmuştu. Her şeyi bir daha yaşayamazdı, hem de bebeği doğmaya bu kadar yakınken. Bebeğine bu cehennemi sunamazdı. Yüzünü yıkadı, aklından bu düşünceleri silmeye çalıştı. Yetmiyordu... Yüzüne defalarca su çarptı. Hayır, düşünmeyi bırakamıyordu. Bebek onun gerginliğini hissedip hareketlendi. Karnına baktı, elini karnına götürecekken durdu. Ona dokunmaya utandı sanki. Neden yapmıştı bunu? Hastalığını bile bile anne olmayı istemek nasıl bir bencillikti? Annesinden ne farkı vardı şimdi? Ona güzel bir hayat sunamayacaktı işte. Annesi haklıydı, o asla anne olmamalıydı. Nefesi hızlanmaya başladı, gözlerinden yaşlar akıyordu. Sakin olmalıydı. Duşa attı kendini, temizlenmek istedi. Kendini yıkadı, yıkadı. Bebeğine bulaştıracağı hiçbir leke kalmayana kadar yıkanmak istedi, saatlerce... Olmuyordu, bu hastalık, bu kirli düşünceler bir zehir gibi kazınmıştı vücuduna. Çıkmıyordu.
Baba ise Safiye banyoya girerken onu görmüştü, iyi görünmüyordu. Hamilelikten olduğunu düşünüp gazetesini okumaya devam etmişti. Ancak bir saati geçmiş, su sesi kesilmemişti. Eski günlerdeki gibi. Baba zaten bundan hep korkuyordu. Her şeyin geri dönmesinden. Karısı da böyle olurdu çünkü. Bazen iyi görünür, sonra geri dönerdi... Dakikalar ilerledikçe iyice endişelendi. Safiye'ye seslendi. Cevap yoktu. Sadece eski günleri hatırlatan o gürültülü su sesi. Gülben'i aradı hemen.
- Gülben!
- Efendim baba, iyi misin bir şey mi oldu?
- Ben iyiyim de ablan!
- Ay baba ablama ne oldu? Doğuruyor mu yoksa? Daha çok erken değil mi? Ay Allah korusun. Eniştemi aradın mı
- Gülben! Kızım dur! Doğurmuyor ablan daha. Duşta
- Ay ödümü kopardın baba ya. İyi işte duş alsın rahatlar tamam ne güzel
- Bir saati çoktan geçti Gülben
- Ne?
- Buraya gel hemen. Bir şey oldu yine bu kıza. Ses de vermiyor. Eskiye döndü heralde
- Baba ne diyorsun sen? O-olmaz artık öyle bir şey! Eminim ben geçti, iyileşti ablam
Safiye'nin ağlama sesiyle birlikte "Giiiit artık" diye bağırdığını duydu baba
- Gülben buraya gel çabuk!
Gülben telaşla yukarı geldi hemen. Sertçe banyonun kapısını vurmaya başladı, gözleri dolmuştu. Kimsenin aynı şeyleri tekrar yaşamaya gücü yoktu.
- Ablaaa! Abla iyi misin? Açar mısın kapıyı lütfen ablaaa!
Cevap yoktu, babaya döndü: Ne oldu? Kavga mı ettiler yoksa Naci'yle?
- Yoo, bir şey duymadım ben. Sabah gayet iyiydiler. Öpe koklaya gönderdi maşallah yine Naci'yi. Sonra öğlen dinlenecekti, odasına çekildi. Bir kalktı böyle işte
Birkaç dakika sonra o rahatsız edici su sesi nihayet durdu. Derin bir nefes aldılar kapıda. Safiye bornozuyla kapıyı açtı. Bornozdan görünen boynu yüzü kıpkırmızıydı yıkanmaktan.
- A-abla iyi misin?
Safiye başını salladı, yorgun görünüyordu: İyiyim Gülben, duş aldım sadece

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şiir
RomanceOdaya girdiler ve sonrası tamamen hayal gücümüze kaldı. Ve ben izlediğimden beri hayal etmeden duramıyorum onları. O zaman birlikte hayal edelim bu şiir çiftin göremediğimiz, içimizde kalan anlarını...