Bölüm 34

283 17 7
                                        

Birkaç gün sonra Naci nihayet iyileşmişti. Birlikte uyudukları özlem dolu ilk gecenin sabahında şükürle, yine bebeğinin tekmeleriyle uyandı Safiye. Artık iyice ağırlaşmış, bebek oldukça büyümüştü, uyumakta zorlanıyordu. Ama hepsine değerdi bebeği için. Naci ise günler sonra karısının yanında uyumanın verdiği huzurla uyumaktaydı hala. Safiye biraz daha uyumaya çalıştı, olmadı. Bebeği onu güne erken başlatmakta ısrarcıydı. Kocasına baktı, aşkla gülümsedi sonra usulca kalktı yataktan. Pencereden dışarı bakacaktı ki günler önce camlarının önüne ektikleri çiçeklerin büyüdüğünü fark etti. Gün güzel başlamıştı, gülümsedi. Hayat nihayet ne güzeldi, ne çok beklemişti, sevgi doldu yine içi. "Birini pencere kenarına çiçek koyacak kadar sevmek lazım" dedi bebeğine fısıldar gibi, kocasına baktı sonra, bir iç çekti. Bebeklerine dolu dolu sevmeyi öğreteceklerdi en çok, o onlar gibi sevgisiz kalmayacaktı hiç. Karnını okşarken birden çiçeklere su vermek geldi aklına, ne de olsa sevgi emeksiz olmazdı.

"Bazen bitti dediğin anda başlar her şey. Çabalamadan varamazsın, çiçeğe su vermezsen açmaz. Yani demem o ki, bir insanın kahrını çekmekte ve bir insanı kusurlarıyla sevmekte sevdaya dahil. Sevince güzelleşir, filiz verir her şey."

Aklından daha önce bir yerlerde okuduğundan emin olduğu bu satırlar geçerken masanın üzerinde duran sulama kabını alıp odadan çıktı. İçine su doldurup tekrar sessizce odaya girdi, Naci hala uyuyordu. Saat daha erkendi zaten, herkes uyuyordu. Pencereyi açtı, yeni günün kokusunu içine çekti. Sonra çiçeğin yaprağını okşadı sevince güzelleşsin diye, güzelleşirdi kendinden biliyordu. Nasıl da sevmezdi önceden kendini. Sevdikçe güzel olmuşlardı. Mutlulukla çiçekleri sularken arkadan bir çıtırtı duydu, Naci'nin uyandığını sandı. Onunla paylaşmak istiyordu hemen bu güzelliği, ona anlatmayınca anlamı yoktu ki hiçbir şeyin.

- Naci bak açmış ektiğimiz çiçekler, diye hevesle seslendi, elinde sulama kabı, rüzgarla arkasında uçuşan perdenin arasından çıkarken.

Ancak yatağa baktığında Naci'nin hala yattığını gördü. Gözlerini ovuşturdu Naci.

- Ay Naci uyandırdım mı? Ben ses gelince uyandın sanmıştım, özür dilerim.

Naci yatakta doğruldu yavaş yavaş yataktan kalkarken: Ne özürü hayatım, senin mutlu sesinle uyanmak ne güzel bir bilsen.

- Biliyorum ki Naci

- Hmm sen nerden biliyorsun bakalım?

- Senden biliyorum :)

Naci gülen gözleriyle yanına geldi Safiye'nin dudağına küçük bir günaydın öpücüğü kondurdu. Safiye heyecanla anlatmaya başladı tekrar, elini tuttu pencerenin önüne çekti Naci'yi neşeyle.

- Naci gel, bak gördün mü, açmış çiçekler! Nasıl güzeller. İnanamıyorum ne kadar çabuk açmışlar di mi?

Naci karısının yıllarca hasret kaldığı yaşama sevincine, heyecanına mutlulukla baktı ve en güzel sesiyle söyledi: Saksıda çiçekler büyüyor güzelliğinden...

Naci bir ömür şiirler okusa yine de doymazdı Safiye. Devam etmesini isteyen gözlerle dönüp baktı aşık olduğu adama. Hemen anladı Naci, memnuniyetle ezberindeydi bu bakışların anlamı.

Gülümsedi, saçlarını okşayarak devam etti:

"Şimdi o var diye yaşamak öyle güzel
Çirkin olan ne varsa değişti kendiliğinden
Dokunduğu her şey bir bir aydınlanmakta
Saksıda çiçekler büyüyor güzelliğinden

Şimdi o var diye yaşamak öyle güzel
Dudağında özlemlerin en haz dolusu
Onun dünyasına alır götürür beni
Bütün kederlerimin bir bir kayboluşu

Şimdi her şey onunla taptaze, yepyeni
İçimdeki bütün arzular çığlık çığlığa
Öyle ışıl ışıl ki bakışları
Kapkara ne varsa gömüldü aydınlığa

Kurudu yüzümde son gözyaşları
Korkulardan kalbimde eser kalmadı
Baktım gözlerinin içine uzun uzun
Ben bir şey söylemeden o her şeyi anladı

Şimdi doyulmaz tadında beraberliğin
Bir bütün halinde onunla ikimiz
Yaşamış, yaşanacak zamanlara bedel
Dünyaya yeniden gelmiş gibiyiz"

Dünyaya yeniden gelmiş gibiyiz, diye tekrar etti Safiye.

Tam olarak böyle hissediyordu, hissediyorlardı. Yine şairler, şiirler konuşmuştu yerlerine. Hiç dinmeyen bir özlemle yine, bu sefer daha uzun uzun buluştu dudakları. Dudaklarında özlemlerin en haz dolusu...

Nefesleri artık izin vermeyip ayrıldıklarında alınlarını birbirlerine yasladılar. Sıra ondaydı, fısıldar gibi söyledi Safiye büyüyü bozmaktan korkarak, gülümsedi. "Birini pencere kenarına çiçek koyacak kadar sevdiğimiz dışardan da belli oluyor şimdi :)"

- Hıı..Kemal Hamamcıoğlu demek. Dur bakalım nasıldı? "Öyle birine aşık ol ki, her şeyi unut. Dans etmeyi hatırla." Böyleydi değil mi?

Safiye başını salladı.

- O zaman bir dakika :)

Naci hızlı adımlarla yatağının başucundan telefonunu aldı hafif sesli romantik bir müzik açtı, masanın üzerine koydu. Safiye şaşkınlıkla izliyordu onu.

- Naci ne yapıyorsun sabah sabah? (Naci uzandı Safiye'nin elini tuttu, diğer elini de beline koydu. Dans pozisyonu alıyordu) Dur! Dursana! Duyacaklar, ay başımıza toplayacaksın herkesi Naci (istemem yan cebime koy gülüşü :) )

Dans etmeye başlamıştı bile Naci, eşlik etmek zorunda kaldı Safiye.

- Duramam artık Safiye'm. Öyle birine aşık oldum ne yapalım. Her şeyi, herkesi unuttum. Dans etmeyi hatırlıyorum.

Safiye de unutmuştu zaten her şeyi. Aşktan başı dönüyordu sanki dans ederken. Baba da erken uyanırdı hep, odanın önünden geçerken duydu müzik sesini, kıkırdamaları. Gülümsedi sadece, gazetesini okumaya geçti ses çıkarmadan. O da her şeyi unutsa da kızının mutluluğu çok hak ettiğini artık unutamazdı...

ŞiirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin