Bölüm 22

574 35 4
                                        

O sabah erkenden uyanmıştı Safiye. Yatakta hala uyuyan Naci'ye baktı, gülümsedi huzurlu uykusuna. Uyandırmaktan korkarak saçını okşadı usulca, sonra karnına baktı. Kızına da günaydın demek için karnına koydu elini, onu da okşadı. Şükretti uzun uzun. Saate baktı sonra. Hala çok erkendi. Yavaşça kalktı yataktan, düzeltti yorganı. Kıpırdayan Naci'nin uyanmadığından emin olduktan sonra yavaş yavaş çıktı odadan, kapattı kapıyı.

 Herkes uyuyordu tabi henüz, hiç ses yoktu. Güneşin huzur veren ilk ışıkları ömrüne, yüreğine, odaya ve gününe düşüyordu. Salonun tam ortasında onu da selamlar gibi hayranlıkla izledi güneşin zorlu ama mucize yükselişini, bebeğinin doğumunu hayal ederek. Hayat nasıl mucizeydi, bin şükür. Öylece dururken orada cama yaklaşan kanat çırpma sesleriyle irkildi. 2 güzel kuş kondu pencereye, güzel güzel ötüp neşeli bir ses kattılar sabahın en kalabalık yalnızlığına. Ona bakıyorlardı sanki, gülümsedi Safiye. Sonra daha küçük bir kuş geldi yanlarına, bizim gibi diye düşündü kadın. 3 kuş, biri yavru. 

Karnında artık tanıdık o hareketi hissedince aşağı bakıp gülümsedi, bebeği uyanmıştı. "Günaydın güzel kızım" dedi günün ilk kelimesinin çatallaştırdığı sesinin fısıltısıyla. Derken cama vurmaya başlayan gaga sesine doğru baktı. Eskisi gibi ekmek istiyorlardı ondan. Borç bildi Safiye, her şeyin eskisi gibi, eskisinden de iyi olma zamanıydı artık, korkmadan. Banyoya gitti hemen yüzünü yıkadı önce, güne hazırdı. Mutfağa geçti sonra eskisinden de büyük bir parça ekmek aldı, biraz da eski bir kapta su. Hala orada duran kuşlar camın açılmasıyla karşı pencereye kondu, bekliyorlardı sanki canının diğer yarısında. Otele doğru baktı Safiye, anılarına. Gözleri eskiye dolmaya başlarken ufalamaya başladı ekmekleri şimdinin huzuruyla. 

Safiye kendini ana kaptırmış mutlu günlerin onlara gelmesi gibi kuşların ekmeklere gelmesini izlerken sevinçle, konuşurken onlarla Naci'nin onu izlediğini fark etmedi. Naci kolunu kapı eşiğine yaslamış bu huzur dolu tabloyu izliyordu bir süredir. Yatakta karısının sıcaklığı olmadığını fark edince uyanmıştı. Ona bakmak için kalkmıştı, yatağa dönsün diye, onsuz olmazdı. Güneşin ışıklarının gülüşünün neşesine vurmasını izlemek ne büyük lütuftu. Hafifçe şişkinleşmiş karnıyla karısı öyle güzel  görünüyordu ki gözüne. Daha fazla ona dokunmadan duramayacağını anladığı bir süre sonra yavaş yavaş yaklaştı karısına. Gülümseyerek sarıldı ona arkadan. Safiye önce irkilse de boynunda kocasının sıcak nefesini hissedince gülümsedi, tamamlanmışlardı.

 Naci kafası Safiye'nin boynundayken gülümseyerek konuştu boynuna bir öpücük kondurup sonlandırarak: Hmm.. (boynunu kokladı önce) kuşları seviyorsunuz demek hanımefendi :)

Safiye elindeki son ekmek kırıntısını da bırakıp camın kenarına, döndü Naci'sine.

Evet bayım kuşları severim, ve siz benim gökyüzümsünüz.

Gülümseyerek baktılar gözlerinin en içine. Gerçekten gökyüzüne bakmaya ne yakın bir sonsuzluk, huzur hissiydi içlerini kaplayan. Göğe bakıyorlardı sanki, asıl şimdi. Ufacık bir öpücükte buluştu dudakları.

"Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla."

Mümkündü işte, mümkün olmuştu onlara...

- Çok güzelsin Safiye'm... (adı ağzında güvende derin bir fısıltıydı sözleri), çok güzelsiniz (bir eli karnını okşuyordu şimdi).

- Peki sen...sen nasıl güzelsin hep böyle Naci? (Kocasının dudaklarında gezdirdi ellerini) Hiç kötü konuşmaz mı bunlar?

Gerçekten öyle güzel görünüyordu ki şimdi Safiye, bu kadına bütün şiirler okunmalıydı, sanki zaten hepsi onaydı. Cevaplar sanki yıllar öncesinden yazılmıştı onlara, aşklarına. En derinden sesiyle başladı Naci hissettiklerini yine sanki onun için yazmış olan Turgut'tan şiiri okumaya, karısının saçlarını, yüzünü ve her yerini hayranlıkla severken.

"Ne söylenmişse sevmek üstüne sanki sizedir

Bütün güzel şiirlere uygun her yeriniz

Çekip götüren saçlarınızdır o saatleri bir bir

Dünyaya sizinle baktığımı bilmelisiniz.

Benim bu evlere düşkünlüğüm sizin yüzünüzden

Şiirlerim bu yüzden aşklara aşklara doğru

Nasıl hazırlanırım sizin gecenize gündüzden

Siz olmasanız ekmekler sular ne olurdu.

Sizin yolunuzdur başlayan nereye düşse ayaklarım

Rum ateşleriyle oymalı koç başlarıyla tunç kapılarda

Sizin içindir durup durup kentleri kuşatmalarım.

Söylediğim sizseniz ne denli geniş olsa yerim

Korkarım harcamaktan sözlerimizi boş kalıplarda

Çirkin bir şey diyecek olsam elleriniz durur önüme g(d)üzeltirim."

Ellerini tuttu son dizede öptü usulca, güçlendi o, güzelleşti gün. "Turgut Uyar" diye fısıldadı en son kadının kulağına. Daha fazla söze gerek yoktu. Safiye'nin gözünden bir damla yaş aktı, huzurun sakinliğinde. 

Güneş yeni doğmuştu, vakitleri vardı. Kocası onsuz uyuyamamıştı belliydi. Dudakları uzun uzun, hem aşk, hem şehvet hem de şefkat dolu birleşti tekrar. Elleri kenetlendi birbirlerine nefes olmak, nefes almak için durduklarında. Gülümsediler alınları birleşik en yakınlarında. Uzatıp elini huzurun yaşını yanağından usulca sildi Naci. Elinden tutup odalarına götürdü onu sonra. Aşkın kuşları mutlulukla ötüyordu hala arkalarında, aşkın mucizesi gün be gün büyüyordu kadının güvenli karnında ve aşkın ateşi hala kor yanıyordu şimdi odalarında...

ŞiirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin