''Joy beni mahveder.''
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Kahkaha atsam hemen yanımda diğerlerine mızmızlanan arkadaşımdan ters bir bakış kazanırdım çünkü, biliyordum.
''Joy'la ben konuşurum.'' Dedi Yunhyeong aniden.
Gözlerimi devirdim. Diğerleri de garipsemiş olmalıydı dediklerini ki ben yeniden konuşmadan önce ortamda kısa süreli bir sessizlik yaşandı.
''Chanyeol'dan önce sen azarlanmak istiyorsan söyle tabii. Eminim Joy seni güzel güzel dinleyecektir.''
Alaycı sesimle tamamladığım konuşmamın ardında sevimlice güldüm. Yun karşımda dudaklarını büktü. Kantindeydik. Yemeğimizi yemiş Yunhyeong'un aklındaki fikri tartışmak için burada toplanmıştık. Öğleden sonraki dersim iptal olmasına rağmen ben bile gelmiştim. Kantinin bitmek bilmeyen kalabalığına rağmen hem de. Çünkü Yunhyeong'un sunduğu fikir o kadar aptalcaydı ki biraz eğlenme fırsatını kaçırmak istememiştim.
Tamam belki erkek erkeğe içmek istemesi o kadar da aptalca değildi. Ama ortada bir gerçek vardı ki Joy ve Nayeon asla kabul etmezlerdi. Asla. Çünkü bu planın bir benzerini en son yaptığımızda hoş şeyler olmamıştı. Jinhwan'ın sarhoş hallerine şahit olmuş, bir markette hırsızlık yapmakla suçlanmış ve karakolluk olmuştuk. Üstelik bunların hepsi o kadar ani olmuştu ki ne neler olduğunu anlayabilmiş ne de yaşananları engelleyebilmiştik. Bu yüzden dışarıda bir yerlerde kızlardan en az biri yanımızda olmadan içemiyorduk. Yasaktı. Ama Yunhyeong kızlarla içme fikrini de kabul etmiyordu. Yeteri kadar dağıtamıyor, istediği kadar özgür olamıyormuş. Öyle söylüyordu.
Şimdi de Chanyeol ve Jiwon'un planın iptal edilmesini isterken, Yunhyeong ve Jinhwan onları ikna etmeye çalışıyordu. Bense sadece izlemeye gelmiştim. Birbirlerini saçma sapan bahaneler öne sürerek ikna etmeye çalışmaları eğlenceliydi.
''Sen Sehun.''
Bütün gözlerin bana çevirildiğini ancak Jiwon'un dudaklarından ismim çıkınca fark etmiştim. Her birine teker teker baktım. Beni izleyen her arkadaşıma. Alaycı gülüşüm silinmişti bile.
''Ne?'' dedim korka korka.
Alacağım cevabın hoşuma gitmeyeceğinden o kadar emindim ki sormak dahi istemiyordum aslında. Yine de merakım ağır basmıştı.
''Joy seni dinler.'' Dedi Chanyeol havadan sudan bahsediyormuş gibi rahatça.
Güldüm. Hatta koca bir kahkaha atmıştım. Başım iki yana usulca sallandı.
''Dalga geçiyorsunuz.''
''Bir denesen. En azından bir seferlik.''
''Hayır.'' Jinhwan'ın cümlesini anında kestim. ''Hayır asla olmaz. Joy beni öldürür. Kendi kendinize halledin. Beni bu işe bulaştırmayı aklınızdan bile geçirmeyin.''
''Ama Sehunnn...''
Chanyeol tek kolunu omuzuma dolarken sevimlice. Ağırlığıyla hemen yanımdaki Yun'a doğru eğilmek zorunda kaldım. Ağzımdan rahatsızlığımı anlatan bir inleme yükseldi.
''Olmaz Yeol.'' Tutuşundan sıyrılıp hızlıca ayaklandım. ''Olmaz dediysem olmaz. Ne halt yiyorsanız yiyin. Beni bulaştırmayın işte. Kahve alacağım ben.''
Aklıma gelen ilk bahaneyi söyleyip konuşmalarına izin dahi vermeden uzaklaşmaya başladım. Chanyeol'un beni ikna edebilmesi imkansız değildi çünkü. Kaçmam gerekiyordu. Ve bir de bir fincan kahve içmem. Bu yüzden birkaç metre öteden uzunluğunu fark ettiğim sırayı bile önemsemeden ilerlemeye devam ettim. Sıranın bana gelmesini beklerken sosyal medyada kısaca gezindim. Sabırla bitmesini beklediğim sıra bana geldiği an arkamdan bir ses yükseldi. Tanıdık, boğuk bir ses.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfiction''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...