"Yetersiz beslenme, yorgunluk, stres... Unuttuğum bir şey var mı Joy?"
Chanyeol arkasında kollarını göğsünde birleştirmiş öylece duran Joy'a kısa bir bakış atıp sordu.
"Uyku düzensizliğinden sonrasını dinlemedim. Emin değilim."
Ofladım. Başımı arkaya, beyaz yatak başlığına doğru yasladım. Gözlerim hastanenin göz yoran beyaz duvarlarını şöyle bir okşadıktan sonra kapandı. Hastanedeydik. Ders çıkışında koridorun ortasında öylece bayıldıktan sonra Jongin beni apar topar en yakın hastaneye taşımıştı. Sonrasında elbette Chanyeol'a da haber vermişti. Chanyeol'un numarasını nerden bulmuştu da bunu yapmıştı bilmiyordum ama şimdi içine bulunduğumuz küçük odanın bir köşesinde sakince oturan esmer yüzünden çıkış yapmam gereken hastanede Chanyeol ve Joy'dan azar işitmekle meşguldüm.
"Delirdin mi yoksa cidden kendine kastın falan mı var?"
Gözlerimi aralayıp hala konuşmaya devam eden arkadaşıma bakmadan önce arkada ellerini birbirine dolamış bizi dinleyen Jongin'e kısa ve anlamlı bir bakış attım.
"Abartılacak bir şey yok."
"Yok mu? Bayıldın. Doktorun az önce saydığı onlarca sebep yüzünden hem de. Neler oluyor Sehun? Cidden kafayı yemek üzereyim artık. Konuş."
Dudaklarım aralandı. Ardından ne söyleyeceğimi bilemediğimden yeniden kapandı. Chanyeol derin bir nefes aldı. Sabrının son demlerinde olduğunu göstermek istercesine yavaş ve derin bir nefes.
"Bize biraz izin verir misiniz?"
Jongin'in, şaşırtıcı bir şekilde, Chanyeol'u dinleyerek ayaklanmasını Joy'un da sessizce kafasını sallayıp arkasını dönmesini izledim. İkisi de odadan çıktıktan sonra yüzünde yumuşak bir ifadeyle bana bakan Chanyeol'a döndüm. Oturduğu sandalyeyle birlikte biraz daha bana yaklaştı. İki elini davetkar bir şekilde bana uzattı. İç çekip istediğini yaptım ve parmaklarımı onunkilere sıkıca doladım. Ona ne kadar ihtiyacım olduğunu da bu dokunuşuyla anlarken yeniden iç çektim.
"Doğru dürüst konuşmuyoruz artık. Farkında mısın?"
Yapmasa olmaz mıydı? Sussa. Konuşmasa olmaz mıydı? Biraz böyle sessizce dursak?
"Konuşmuyorsun artık benimle."
Ağlamak üzereydim. Ellerimi yüzüme kapayıp hıçkıra hıçkıra ağlamak üzereydim. Yapamadım. Beni engelleyen tek şey elimde küçük küçük gezinen parmak uçlarıydı. Tutuşu her an kaçıverecekmişim gibi sıkı sıkıyaydı. Canım sıkıldı. Yine.
"Konuşuyorum." Dedim gereksiz bir inkarla.
Gereksizdi çünkü doğru olmadığının ikimiz de farkındaydık. Konuşmuyordum, kaçıyordum. Yüzüne baktığımda bile delirecek gibi oluyordum artık. Üstelik bunun tek bir sebebi de yoktu. Benim için bile bu kadar karmaşık olan bu sebepler Chanyeol için ne ifade ediyordu bilmiyordum.
Fark etmişti, biliyordum. Ondan kaçmaya çalıştığımın farkındaydı ve anlam veremiyordu. Kafasında bir şeyler dönüp duruyor olmalıydı. Saçma, gerçeklikle alakası olmayan birkaç fikri vardı herhalde. Ama yanıldığını anlamak için onları duymama gerek bile yoktu. Chanyeol ondan sakınma nedenimi tahmin dahi edemezdi. Aklına getirmekten bile korkardı büyük ihtimalle. Ama düşüncesi bile onun ödünü koparan bu olasılıkların hepsiyle yaşamaya alışmıştım ben. İşte Chanyeol bundan tamamen bihaberdi.
"Sebebi ne? Söyle artık Sehun. Kendimi sorgulayıp durmaktan yoruldum. Neler olduğunu anlamıyorum ve bu canımı sıkıyor. Kendini bu hale düşürecek ne yaşıyorsun? Neden hiçbirinden haberim dahi yok?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
أدب الهواة''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...