Dejavu diye düşündüm. Öyle gibi hissetmiştim çünkü daha aylar öncesinde aynısını yaşamıştım. Aylar öncesinde de uykulu uykulu açmaya çalıştığım kapının önünde onunla çarpışmış, aylar öncesinden de sonradan pişman olduğum o özür dudaklarımdan çıkmıştı.
Yine koşuya çıkmıştı. Elinden geldiğince düzenli bir şekilde yapıyordu sporunu zaten. Yine üzerinde siyah bir eşofmanı ve elinde yarısından fazlasını içtiği bir su matarasıyla karşımda neredeyse nefes nefeseydi. Terlemişti. Yine. Ve ne yazık ki yine kafamı kaldırıp suratıyla karşılaşır karşılaşmaz içimde bir yerlerde iyi göründüğünü düşünmüştüm.
Ben elbette ki yine berbat görünüyor olmalıydım. Apartmanın hemen karşısındaki pastaneye giderken üstüme başıma dikkat etmekten uzaktım. Bu kez mavi hırkam ya da eskimiş şortum yoktu belki ama yine salaş bir kazak ve gri bir eşofman altı giymiştim. Elimde yine sıcak poğaçalarım vardı. Ama bu kez karşımda esmeri görür görmez onları arkama saklama isteğiyle dolmuştum.
"Önemli değil."
Jongin yüzüne bile bakmadan mırıldandığım özrü kırık sesiyle kabul etti. Dudaklarını birbirine bastırmış dışarı çıkmak için fırsat kollayan bir kahkahasını engellemeye çalışıyor gibiydi. Onu boş verip kapı koluna asıldım. Ben kapıyı açıp içeri girerken hemen arkamdan beni takip etti.
"Eee...'' dedi benim gibi asansörü es geçip merdivenlere yönelirken. ''Ne zaman bu hamur işi sevdandan vazgeçeceksin? Kilo almaya devam ediyorsun."
Gözlerimi devirip basamakları dikkatle çıkmaya devam ettim. Huyu böyleydi işte. Kabulleneli çok oluyordu. Benimle uğraşmak bir numaralı eğlencesiydi. Bir sebebi de yoktu sebep aramak için bir neden de. Çünkü o Kim Jongin'di. Bazı sorularınız konu arkamda pata küte çıktığı basamaklarla beni takip eden esmer olunca cevapsız kalıyordu.
"Kendine zarar veren şeylere olan bu bağlılığın cidden inanılmaz. Poğaçaların da Park Chanyeol da..."
"Jongin." Dedim bıkkınca.
Olduğumuz katın sahanlığında durup ona baktım. Karşımda durup sonunda benden bir tepki almanın verdiği neşeyle yüzüme baktı.
"Beni, poğaçalarımı ve Chanyeol'u rahat bırak."
Başka bir şey söylemeden yeniden hareketlendim. Kendi katımıza gelene kadar sessiz kaldı. Ama kapımın tam önünde, benim kapıyı açmamı engelleyebileceği bir pozisyonda durarak yeniden konuştu.
"Chanyeol'u rahat bırakıyorum. Farkındaysan koca iki hafta birbirimizden uzak durduk. İnanılmaz bir rekor bizim için. Poğaçalarınla da bir sorunum yok." Duraksayıp kollarımın arasındaki kese kağıdına kısa bir bakış attı ve yeniden bana döndü. "Ama seni rahat bırakamam. Peşinden koşmam lazım yoksa beni aldatabilirsin. Pek sadık göründüğünü söyleyemem."
Bazen alıştım zannediyordum. Dengesiz biriydi ve dudaklarından çıkan her kelime ne kadar sinir bozucu olursa olsun bazen tamam artık neye ne tepki vereceğini biliyorum diyordum. Bazense, mesela bir saniye öncesi gibi, tamamen dumura uğruyordum. Böyle kalakalıyor ve ne cevap vereceğimi düşünüp duruyordum. Çünkü bazen Kim Jongin karşımda o kadar deliriyordu ki o ana kadar tüm deliliklerine ayak uydurabileceğimi düşünen ben bomboş bakakalıyordum.
"Biz birlikte değiliz." Dedim yavaşça.
Aldatmak da nereden çıkmıştı. Neyin hayaliydi bu?
"Değil miyiz?"
Alaylı bir gülümsemeyle baktı bana. Ben hala karşımda bu kadar dengesiz davranmasının etkisinden kurtulamamıştım.
"Değiliz elbette. Saçmalayıp durma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfiction''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...