"Bayat bu."
Jongin dilini dışarı çıkarıp yüzünü buruşturdu. Aşırı tepkisini hak edecek kadar kötü mü diye anlamak için önümdeki kahveden bir yudum aldım. İyi değildi. Ama Kim Jongin'in iğrenmesine neden olacak kadar kötü de sayılmazdı.
"Sessiz ol." Dedim dudak büküp başımı eğerken.
Gözlerini devirdi. Etrafına kısa, sıkıldığını belli edecek kadar aceleci bir bakış attı. Onu o haliyle bırakıp önümde aynı sayfası dakikalardır açık olan kitabıma yöneldim.
"Ne zaman bitecek işin?"
Derin bir nefes aldım. Ama başımı kaldırmadım ya da ona bir cevap vermedim. Bugün huysuzluğu üzerindeydi ama benim ona eşlik edecek enerjim de isteğim de yoktu.
"Sehunn."
Gözlerimi devirip iç çektim. Susmayacağını bildiğimden başımı kaldırdım. Ona bıkkın bir bakış attım. Kaşları havalandı.
"Başımda beklemen daha iyi ders çalışmama neden olmuyor. Aksine kafamı karıştırıp duruyorsun."
Kütüphanede çalışacağım için bana eşlik etmek istediğini söylediğinde reddetmem gerekiyordu. Bu şu an yapmadığıma fena halde pişman olduğum bir şeydi. Bir saat geçmişti. Belki de daha fazla. Ama ben okuduklarımdan tek satır bir şey anlamamıştım. Birkaç dakika önce belki susar diye esmeri kahve almaya gönderdiğim o kısa zaman aralığı hariç doğru dürüst çalışamamıştım çünkü. Devamlı ne zaman biteceğini sorup duruyordu. Üstelik gidebileceğini söylediğimde beni dinlememişti bile. Ne istiyordu zerrece fikrim yoktu.
"Yardım edebileceğimi söyledim ama kabul etmiyorsun ki."
"Yardım mı? Geldiğinden beri susmadın. Şu yan masadaki kız dakikalardır ikimizi de öldürecek gibi bakıyor. Kütüphanedeyiz Jongin. Sessiz olman gereken bir yerde. Ama onu bile yapmıyorsun."
Sevimlice gülümsedi. Gözlerimi devirdim.
"Anladığım kadarıyla çalışamıyorsun. Gidelim o halde. Acıktım. Yemek yeriz birlikte."
Cevap vermek için araladığım dudaklarım çalan telefonumla kapandı. Sesini iyiden iyiye kısmama rağmen istediğimden çok daha yüksek çıkan zil sesi birkaç kişinin olduğumuz masaya memnuniyetsiz bakışlar atmasına neden oldu. Bu yüzden cevaplarken aceleciydim.
"Efendim Yeol?"
"Neredesin? Bizimkilerle kafeteryaya geçeceğiz. Dersin bittiyse gelsene."
"Kütüphanedeyim. Dersim bitti ama çalışmam uzun sürece gibi." Burada Jongin'e anlamlı bir bakış attım. Omuz silkti. "Siz takılın. Ben eve geçerim herhalde."
"Evde çalışırsın Hun. Gel hadi. Joy'un sana söylemesi gereken bir şey var hem."
Joy'un itiraz eden sesi arkadan yükselirken başımı iki yana hafifçe salladım. Hoşuma gitmeyecek bir şey söyleyecekti, bu yüzden de Joy'u kullanıyordu.
"Tamam. Ama erken ayrılırım. Çalışmam lazım."
"Tamaaam. Bekliyoruz. Gel hadi."
Ona veda edip masadaki dağınıklığımı toplamaya başladım. Jongin sessizce durmuş beni izliyordu.
"Bana söyleyeceği bir şey varmış. Şimdi gitmesem akşam eve gelirdi." Kitabı gelişigüzel çantama tıkarken esmere diktim gözlerimi. "On dakika yanlarında durup eve geçerim. İstediğin gibi yemeği birlikte yeriz. Olur mu?"
Gülümsedi. Somurtmayacağını anladığım an ben de gülümsedim. Eşyalarımı hızla toplayıp kütüphaneden yanımda Jongin'le ayrıldım. Binanın çıkışında ona veda edip kafeteryaya yöneldim. Chanyeol'u yanında Joy ve Minho'yla köşe masalardan birinde buldum. Onlara doğru attığım aceleci adımlarımla beni ilk fark eden Joy oldu. Gülümseyip elini sallayınca yanındaki Chanyeol'un da dikkati bana kaydı. Hepsine kısa bir selam mırıldanıp Minho'nun yanındaki boşluğa bıraktım bedenimi.
"Kendimi beş yaşa yaşlanmış hissediyorum." Diye mırıldandım.
Joy sızlanmalarımı ve büzülen dudaklarımı komik bulmuş olacak ki yavaşça güldü. Onun gülümsemesi beni de rahatlatırken arkama yaslandım. Korkmuştum. O akşam ağlayarak kapıma dayanıp Chanyeol'u bulamadığını söylemesi ödümü koparmıştı. Chanyeol'u kaybetme fikrini onu bulana kadar ikimiz de yaşamıştık. Chanyeol'u bulduğumuzda bu kez ona ulaşamayacağımızdan, kelimelerimizin ona ulaşamayacağından korkmuştum. Ama o gün ben Joy'u arayıp da Chanyeol'la konuşmasını istediğim o gün neyse ki korktuğum hiçbir şey olmamıştı. Chanyeol bizi dinlemişti. Önce beni sonra da Joy'u.
Tam olarak ikna olmadığını biliyordum. Biliyorduk. Ama en azından bizi ne kadar korkuttuğunun ve endişelendirdiğinin farkındaydı. Ve bu yüzden şimdilik tamamen kendi isteğiyle olmasa da en azından bizin için deneyeceğini söylemişti. Bizim için yardım almayı deneyecekti. Ne zaman hazır olur nasıl başlardık şu an biz de bilmiyorduk. Ama ona sormaya cesaretimiz de yoktu. Chanyeol'a bu konuyu sık sık açtığımız an onu zorladığımızı düşünüp vazgeçebilirdi. Bunu ikimiz de göze alamıyorduk. Bu yüzden şimdilik rahatlamış ve sakinlemiştik. Bir de akışına bırakmıştık. Chanyeol'dan gelecek o ilk adımı bekliyorduk.
"Ciddiyim. Beynimin yüzde yüzünü kullanmak zorunda kalıyorum bu aralar. Ee. Siz bana ne söyleyeceksiniz. Gerçekten eve gidip çalışmam lazım. Junmyeon hissetmiş gibi her hafta arayıp derslerimi soruyor bu aralar."
"Sakinleş biraz. Kötü notlar alsan da dünyanın sonu değil. Kendine bu kadar yüklenme."
Bu yorum babasının korkusundan sınav haftası her gece sabahlayan Chanyeol'dan gelince yapabildiğim tek şey gözlerimi devirmek oldu. O da benim bu alaycılığım karşısında yüzünü buruşturdu.
"Her neyse." Diye yeniden konuştu çalışma konusunda yapacağı herhangi bir yorumun işe yaramayacağını anladığından. "Haftaya bir şeyler yapalım diyoruz."
Sesindeki bir şeyler gözlerimi şüpheyle kısmama neden oldu. Yüzüne sevimli bir gülümseme yerleştirmeye çalıştığını da görünce iç çektim. Her ne söyleyecekse hoşuma gitmeyeceğinden emindi.
"Ne gibi bir şeyler?"
"Küçük bir parti var ve..."
"Olmaz."
"Daha doğru dürüst dinlemedin bile."
Bu kez araya giren geldiğimden beri sessizliğini koruyan Minho'ydu. Ona doğru döndüm.
"Onun küçük anlayışı fazla tutarsız." Elimle işaret ettiğim Chanyeol'a kısa bir bakış atıp yeniden bana döndü.
"Tamam. O kadar da küçük değil. Ama gelmen lazım Hun. Sen gelmezsen orada tek kalacağım. Chanyeol da Jiwon da kız arkadaşlarıyla geliyor. Bana bir sap lazım. Sen de gelirsen çekilebilir olur."
"Sen de gitme o halde." Diye omuz silktim. Başını iki yana salladı.
"Yapamam. Jiwon'a söz vermiş bulundum. Cayarsam beni mahveder."
Ofladım. Bu kez Joy araya girdi.
"Erken çıkarız. Biraz ara ver Sehun. Bu aralar ders çalışmaktan başka bir şey yaptığın yok. Kafayı yiyeceksin sonunda."
Kalabalıktan hoşlanmadığımı biliyordu. Bu yüzden söylediği şeyin arkasında duracağından emindim. Gitmek istediğimde beni zorlamayacaklardı. Biraz buna tutunarak biraz da derslerden bunaldığım için küçük bir aranın iyi geleceğini düşündüğümden kafamı sallayarak onayladım onu. Chanyeol neşeyle ellerini çırptı. Minho ağırlığını üstüme vererek omuzlarıma sarıldı. Onların bu aşırı neşesi bitene kadar istediklerini yapmalarına izin verdim. Minho bana kahve ısmarlamak için yerinden kalkarken ben de esmerle olan randevumu kaçırmamak için telefonumdan saati kontrol ediyordum. İçimde büyümeye başlayan garip bir rahatlamanın varlığından olsa gerek yüzümde küçük de olsa bir gülümseme vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfic''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...