Kaşlarım çatıldı. Ofladım. Bu sessiz evimde, sıcacık battaniyeme sarılmış ara ara yanımda üzerinde dumanı tüten çayımı yudumlarken bu denli huzursuz hissetmemin tek bir nedeni vardı. Ders çalışıyordum. Notlarımı yükseltmem gerekiyordu çünkü dün akşam Junmyeon hissetmiş gibi aramış derslerimin nasıl gittiğini sormuştu. Berbat diyememiş birkaç cümleyle geçiştirmiştim.Kapımın zili çaldığında önüme aldığım kitabın üstünde tembelce kalem oynatıyordum. Bu yüzden tiz ses kulağıma dolduğu anda başım koridora yönelmiş sonra yeniden oflayarak ayaklanmıştım. Kapımda görmeyi beklediğim çok fazla kişi yoktu. Joy, Chanyeol ya da Jongin'di. Bu yüzden kapı dürbününden kontrol etmeden kapıyı araladım. Evet. Beni apartmanın loş koridorunda karşılayan iki beden geleceğini tahmin ettiğim kişilerdi. Ama bu iki kişi Chanyeol ve Jongin olunca şaşırmaktan kendimi alamamıştım. Tabii bu şaşkınlığım ikisine de attığım kısa bakışların ardından artmış hatta dudaklarımdan küçük bir çığlığın çıkmasını engelleyememiştim.
"Ne halt oluyor?"
Üstü başı dağılmış, saçları karışmış Chanyeol ve onun bir adım ötesinde arkadaşımla aynı dağınıklığı paylaşan, yüzünde bıkkın bir ifade olan Jongin kapımda görmeyi beklemediğim bir manzaraydı. İstemsizce bir adım atıp sağ gözü morarmış, geçenlerde barda Kyungsoo'dan yediği yumruğun silik izinin üstünde yeni bir kırmızılık olan arkadaşıma yaklaştım. Elim ona uzanırken artan endişemle Jongin'e baktım. Kaşlarından birinin kenarından yanağına doğru akmış ve artık kurumaya başlamış ince bir çizgi halindeki kan dışında yüzünde başka bir hasar görünmüyordu.
"Ne yaptınız?"
Sesim yükselirken bakışlarım Jongin'in üzerinde başka bir şeyi var mı diye gezinmeye devam etti. Kirlenmiş ve dağılmış kıyafetlerinden fazlasını bulamayınca suçlayıcı bir hale büründüğünden emin olduğum bakışlarım Chanyeol'a döndü. Yüzündeki mahcubiyet sinirlerimi daha da bozarken başımı geriye atıp derin bir nefes aldım.
"Yanlış anladın. Birbirimizle kavga etmedik."
Yeniden onlara dönmemi sağlayan esmerin kalın sesi olmuştu. Gözlerim ikisinin yüzünde de yeniden gezindi. Chanyeol gözlerini devirdi.
"Artık içeri alacak mısın? Her tarafım ağrıyor. İçeride olanı biteni anlatırım."
Hafifçe yana kayıp arkadaşımın koca cüssesi için yer açtım. O salona adımını atarken Jongin'e baktım. Omuz silkti.
"Sen de gel Jongin."
Kaşlarım havalandı. Arkamda sesi yükselen Chanyeol'a ben dönmedim ama esmerin o tarafa attığı kısa bir bakış sözünü dinleyip içeriye adımlamasına yetmişti. Karışan kafamla ikisini takip etmeyi akıl etmem birkaç saniyemi almıştı. Chanyeol, Jongin'in adını bile duyunca krizler geçiren Park Chanyeol esmeri içeri davet etmişti. Kafasına sert bir darbe almış olmalıydı. Salona geçen ikiliyi takip ederken bundan neredeyse emindim.
Chanyeol az önce ders çalıştığım kanepenin boş köşesine oturdu. Ben ilerleyip kitabımı toplarken Jongin de koltuklardan birine geçti. Kanepeyi topladıktan sonra ikisini de orada bırakıp ilk yardım çantamı alıp geri döndüm.
"Anlatın." Dedim elimdekileri önümdeki sehpanın üzerine gelişigüzel bırakırken.
Chanyeol eliyle morarmış gözünün kenarına dokunup yüzünü buruşturdu. Bir karış kadar yakınına oturup yüzünde gözlerimle son kez hasar tespiti yaptım.
"Neden seni her seferinde bir tarafların morarmış halde buluyorum Yeol? Ne bu haliniz?"
"Birileri beni sokakta sıkıştırdı." Dedi Chanyeol havadan sudan konuşuyormuş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfic''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...