Bölüm 51

117 12 24
                                    


"Ben geldim. Neredesin Channie?"

Chanyeol hattın karşı ucunda derin bir nefes aldı. Kalabalık bir yerde olmalıydı ki arkadan bir uğultu da duyuluyordu.

"Şimdi fakülte binasından çıkıyorum. Sen neredesin?"

Adımlarım duraksadı. Etrafıma bakındım.

"Yakınlarda sayılırım. Sen çıkışa yakın bir yerde bekle beni. Geliyorum."

Adımlarım yeniden hareketlenip hızlanırken neşeyle söyledim. Beni kısaca onaylayıp telefonu kapadı. Yüzümdeki gülümsemeyi soldurmadım. Bugün buna fazlasıyla lazımdı çünkü. Chanyeol'un bana, desteğime ve yumuşak bir gülümseye ihtiyacı vardı. Sonunda benim ve Joy'un vazgeçeceğine dair ortak korkumuzu yok ederek dün doktora gitmişti. Arayıp dün ona eşlik eden Joy'a nasıl geçtiğini sormamıştım. Çünkü kendim dinlemek istiyordum. Chanyeol Joy'u üzmemek için kızı geçiştirebilirdi. Ama bana yapmasına izin vermezdim. Çünkü bu bizim, ikimizin ortak kabusuydu. Gerçekten iyi olup olmadığını benden saklamayacağını umuyordum. Saklamaya çalışsa da yakalardım zaten. Yapamazdı. En azından ben karşısındayken. Bu yüzden arayıp ertesi günde bir şeyler yapalım diye sormuştum. Anlamıştı. Amacımı anladığından zerre şüphem yoktu. Yine de kabul etmişti. Sanırım onun da konuşmaya ihtiyacı vardı.

Chanyeol'un bulunduğu büyük binaya uzanan, etrafında boylu boyunca büyük çınar ağaçlarının sıralandığı dar, taş döşeli yola saptım. Karşı taraftan gelen bir çift yavaş adımlarla yanımda geçip gitti. Onun dışında bu saatte olmasını beklenmediğim bir şekilde sakindi yol. Oysa Chanyeol'un yanına gelmek için kullandığım çoğu zaman ağaçların gövdelerine sürtüne sürtüne yürümek zorunda kalırdım. Bu yüzden üstümde dans eden yaprak gölgelerinin ve sessizliğin tadını çıkardım. Üstelik hava da bugün çok daha sıcaktı sanki. Ya da ben heyecandan öyle hissediyordum.

"Sehun."

Yakınlarımda bir yerde ismimi duyduğumda yolun neredeyse yarısını aşmıştım. Duraksadım. Sesin geldiği yöne, arkama dönerken kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Yaprak hışırtılarına karışan bu ses bana tanıdık gelmemişti çünkü. Ama sesin sahibine attığım tek bakış yanıldığımı anlamama yetmişti. Ah. Onu tanıyordum. Aramızdaki on adım kadar uzaklığı kat edip bana yaklaşan oğlanla özellikle bu aralar istemediğim kadar sık karşılaşıyorduk hatta.

"Kyungsoo." Diye mırıldandım oğlan aceleden uzak bir tavırla attığı adımlarla bana yaklaşırken.

İnce, deri bir ceket giymiş ama ceketinin fermuarını boynuna kadar çekmişti. Altında soluk, son zamanların modası bir kot pantolon vardı. Elleri ceketinin cebindeydi. Şaşkınlığım o kadar fazlaydı ki aklıma gelen ilk soru burada ne aradığı değil giydiği bu ince kıyafetlerinin içinde üşüyüp üşümediği olmuştu. Sonunda biraz olsun aklımı toparladığımda oğlan tam karşımda durmuş bana bakıyordu.

"Ne işin var burada?" dedim telaşla.

Etrafıma hızlı bir bakış attım. Az önce Chanyeol'a beni beklemesini söylemek o gün aldığım en isabetli karardı anlaşılan.

"Seni görmeye geldim."

Neşeyle söyledi. Aynı anda yolda bize doğru ilerleyen dört beş kişilik bir öğrenci grubu ilişti gözüme. Uzanıp oğlanın kolunu yavaşça tuttum. Onu arkamda çekiştirerek büyük ağaçlardan birinin altına sürükledim. Durup yüzüne baktığımda o sakin ifadesinin biraz olsun bozulmadığını fark ettim. Kollarımı göğsümde birleştirip ağırlığımı ayaklarımdan birini verdim. Sanki psikolojik bir savaşın içine düşmüştük ve benim kaybetmeye niyetim yoktu.

Black DahliaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin