"Yixing seni soruyor?"
"Hım?"
Gözlerimin kapanmak üzere olduğunu ancak kulağımın dibinde beliren sesiyle fark ediyordum. Derin bir nefes alıp bedenimi saran uyuşukluktan kurtulmaya çalıştım. Oğlanın omuzuna yasladığım başımı hafifçe kıpırdattım. Beyaz gömleğinin yumuşak kumaşı yanağımı okşadı. Dakikalar öncesine kadar burnumun alışmış olduğu parfüm kokusunu o an yeniden soludum.
Jongin'in evindeydik. Yine. Salonun bütün ışıklarını kapamış televizyonun ekranından yüzümüze vuran ışığın karşısında oturuyorduk. Benim evimde çat kapı misafirlerim bu aralar, özellikle sonunda Chanyeol yardım almaya karar verdiğinden bu yana, artmaya başlamıştı.
Joy gelip Chanyeol'la ilgili olan endişelerinden, önümüzdeki hafta için ayarladıkları doktor randevusundan vazgeçeceğine dair korkularından bahsediyordu. Chanyeol ise o an aklına gelen her şeyden. Bunu stresli olduğu için yaptığını bildiğimden saçma da olsa bütün sohbetlerine eşlik ediyordum. Çünkü Joy'un tedaviden vazgeçme korkularını paylaşıyordum ben de. Ama bu gelişler arttıkça Jongin de mızmızlanmaya başlamıştı. O günden, onu sevdiğimi yarım yamalak da olsa itiraf ettiğim günden, bu yana adeta çocuklaşmaya başlamıştı. Mızmızlanmaları bazen o kadar artıyordu ki kapıdan içeri sokmuyordum onu. Tehlikeli olduğunu defalarca söylememe rağmen ikinci bir seçenek olarak kullandığı balkonu yasaklamam da bir işe yaramamıştı. Beni evde bulamazsa okulda bir köşede sıkıştırıp duruyordu. Bu yüzden kimsenin gelip gitmediği zamanlarda ben Jongin'e kaçıyordum.
Şikayetçi miydim? Değildim sanırım. Aksine bütün söylenmelerime rağmen bu halleri bazen baş edemeyeceğim kadar tatlı geliyordu bana. Ama yelkenlerimi bir kez indirirsem başıma gelecekleri biliyordum. Bütün o çocukluklarına rağmen Jongin beni pekala manipüle edip parmağında oynatabiliyordu çünkü. Fena bir oğlandı. En büyük kanıtım da sonunda dediğini yapıp beni kendine bu kadar bağlayabilmesiydi elbette.
Bu yüzden orta yolu bulup hem şımarmasına hem de bu kadar huysuzlanmasına engel oluyordum. Sık sık akşam yemeklerini beraber yiyip baş başa vakit geçiyorduk. Bugünün etkinliği ise sinemaydı. Yarısında uykumun geldiği bir sanat filmi açmıştık. Sıkıcıydı ama Jongin'in ilgili bakışlarını gördükten sonra bu fikrimi kendime saklamaya karar vermiş ve izliyor gibi yapmaya başlamıştım.
"Yixing mi?"
"Evet. Onu hatırlıyorsun değil mi?"
Omuzundaki başımı sallayıp onu onayladım. Gözlerimi yukarı taşıyıp zar zor görebildiğim yüzüne baktım. Sanki az önce konuşan o değilmiş gibi dikkatli bakışları ışığı yüzüne vuran ekrandaydı. Gülümseyip yeniden önüme döndüm.
"Hatırlıyorum. Ama Yixing'in beni sorması garip. Sadece bir kez görüştük. O da çok kısaydı."
Jongin omuzuna yaslandığımı unutmuş olacak ki omuz silkti. Ardından başının bana doğru döndüğünü hissettim. Neredeyse bitmek üzere olan filmden ayrılan bakışlarım esmerin yüzüyle buluştu. Beni oğlanın küçük gülümsemesi karşıladı. Onu taklip edip dudaklarımı iki yana gerildi. Başımı omuzundan kaldırdım.
"Muhtemelen yalan söylediğimi düşündü çünkü. Ona senin sonunda bana evet dediğini söyledim." Gözlerimi devirdiğimi görünce kaşları havalandı. "Ne?"
"Sana evet falan demedim. Bana bir soru sorduğunu hatırlamıyorum."
"Şaka yapıyorsun." Yüzünde beliren ifade kahkaha atma güdülerimi öylesine tetikliyordu ki gülmemek için kendimi tutmak zorunda kaldım. "Şaka yapıyorsun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfiction''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...