"Dur."
Zayıf itirazım kulaklarına erişmiş miydi emin değildim. Aslında söylemek istediğim kelimeler dudaklarımdan çıkıyor muydu ondan bile emin değildim. Bir bardak içmiştim. Sadece bir bardak bira içmiştim ama litrelercesini bir anda tüketmişim gibi başım dönüyordu.
"Jongin." Dedim yeniden.
Durdu. Dudakları tenimde gezinmeye son verirken nefesi az önce öptüğü boynumu yaladı. İrkildim.
Ne ara bu hale düşmüştü anlamamıştım bile. Oysa her şey sakindi. Jongin'le dans etmiş, içmiş, sohbet etmiştik. Erken gidelim diye söylenmeme rağmen akıp giden saati umursamamıştım hatta. Gitmeye karar verip Yixing'le ayaküstü muhabbet etmiş ve kafeden ayrılmıştık. Ve dediğim gibi ikimiz de sakin ve yorgunduk. Ne olmuştu da kendimi bir anda yine o kirli ara sokakların birinde Jongin'le duvar arasında bulmuştum anlayamamıştım o yüzden. Jongin beni öpmüştü. Alışkın olduğum ama aynı zamanda da bana bir o kadar yabancı o öpücüklerinden birini vermişti bu dar, soğuk sokakta. Karşılık vermiştim. Jongin'i öpmek artık eskisi kadar yadırgadığım bir şey değildi sanki. İçimde yine o rahatsız edici, iç gıdıklayıcı huzursuzluk yer edinmişti evet, ama dudaklarımı onunkilere uyumlu hareket ettirmeye çalışırken her şeyi boş verebiliyordum.
Sakin, kısa olacağını düşündüğüm öpücüğün ardından esmerin çene hattım boyunca gezinip boynuma uzanan dudakları ise benim için beklenmedikti. İçinde bir şeyler alevlenmiş gibiydi. Yine de her şeye rağmen durmasını istediğimde duruyordu.
"Neyin var?"
"Ne konuda?"
Gözleri gözlerimdeyken dudaklarını usulca yaladı. O dudakların az önce tenimde gezindiğini görmezden gelmeye çalıştım. Bana bunu yapıyordu işte. Bu aralar çok daha sık hem de. Fiziksel temaslarımız artıkça ona hayır demem güçleşmeye başlamıştı ve ne yazık ki karşımdaki oğlan bunun oldukça farkındaydı.
"Bu konuda işte. Birden başlayan bu vahşi öpücüklerin."
"Hoşuna gidiyor diye düşünüyordum."
Gözlerinin koyuluğu söylediklerine inanılmaz bir yoğunluk katıyordu. Derin bir nefes aldım.
"Bu ulu orta yerde öpüşmek istediğim anlamına gelmez."
İçimden gelmeyen sahte itirazı boş verip söyledim. Dudakları iki yana gerildi.
"Evde devam edebilir miyiz?"
"Daha fazlasına hazır değilim Jongin. Biliyorsun."
"Dur dediğin an duracağım. Söz veriyorum."
Aptallıktı. Aptaldım. Sırf bir söz veriyor diye ona kapılıp gidemezdim. Ama yapıyordum. Jongin içimdeki arzularımı eğitmeyi öğrenmeye başlamıştı sanki. Onları istediği gibi gün yüzüne çıkarabiliyordu. Ve ben, içimdeki tüm o aksini haykıran seslere rağmen burada ona teslim oluyordum. Bile bile. Aptallık değildi de neydi?
"Eve gidelim." Dedim sakince.
Arabaya kadar konuşmadık. İkimiz de koltuğumuza yerleşip kemerlerimiz bağladığımızda ona döndüm. Kafede sormak isteyip de cesaret edemediğim o soruya aralandı yeniden dudaklarım. Biraz da içinde bulunduğum bu aptal gerginlikten kaçmak istiyordum açıkçası.
"O adam, Yixing, Kyungsoo'yla ilgili bir şeyler söylemek üzereydi."
Hoşlanmıyordu. Farkındaydım. Eski sevgilisinin adını andığım her an yüzünde rahatsız bir ifade oluşuyordu. Yine aynı şey olmuştu. Direksiyondaki parmaklarının da sertleştiğini oturduğum yerden görebiliyordum. Ama bana cevap verecekti.
![](https://img.wattpad.com/cover/295158443-288-k451695.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fiksi Penggemar''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...