Sehun.
Yabancı, kısık bir ses adımı fısıldadı. Cevap vermek için araladığım dudaklarımdan hiçbir ses çıkmadı.
Sehun. Duyuyor musun beni?
Kimdi? Neredeydi? Neden bu zifiri karanlıkta o beni bu kadar rahat görebiliyorken ben onu göremiyordum?
Sehun. Senin yüzünden. Her şey senin suçun.
Korkunun salgıladığı adrenalinle artan kalp atışlarım gözlerimi aralamama neden olurken yan tarafa döndüm. Hemen sağıma. Ellerimden biri ağzıma kapandı. Parmaklarım boğazımdan yükselen, engelleyemediğim o küçük bağırışı boğuklaştırırken yatağa dayadığım dirseğimin üzerinde doğruldum. Yatağımda bacaklarımı kendime çekip oturur pozisyona geçtim. Kesilen nefesim yeniden ciğerlerime dolana kadar araladığım dudaklarımdan derin soluklar çektim içime. Küçük atağım sonlanana, çektiğim nefeslerin bana yettiğini hissedene kadar da seslice soludum odamın ağır havasını. Kendime gelebildiğimde iki elimle yüzümü sertçe sıvazladım.
Yine olmuştu. Bu hafta kaçıncıydı bilmiyordum ama yine olmuştu. Karanlık, bağırtı, bazen çarpan bir kapı sesinden başka bir şey hatırlayamadığım kabuslar görüyordum. Bu seferkinde de karanlık vardı. Karanlık ve fısıltılar. Çoğunlukla seslerin kime ya da neye ait olduğunu anlamıyordum ama bu seferki farklıydı. Bu sefer neredeyse kulağımın dibinde hissettiğim ve beni suçlayan o ses bana o kadar tanıdıktı ki ayırt edememem imkansızdı. Konuşan Chanyeol'du ve bu da şimdiye kadar görmezden gelmiş olduğum bu kabusların beni bu denli rahatsız ettiği ilk seferdi. Bacaklarımı iyice kendime çekip kollarımı etrafına sardım. Karnım kasılıyor ve ağrıyordu. Nefesimi içime çektiğim derin nefeslere rağmen henüz bir düzene sokabilmiş değildim.
Neden bu lanet kabusları görüp duruyordum? Chanyeol beni neden suçluyordu? Aklıma düşünmek istemediğim birkaç fikir doluşunca başımı iki yana salladım. Şu an geçmişi düşünmek bana kafayı yedirmekten başka bir işe yaramayacaktı. Başka bir sebepten olmalıydı.
Bu aralar içinde bulunduğum tüm dengesizlikler aradığımdan çok daha fazla sebebi birer birer aklıma gelirken dudaklarım kendiliğinden büzüştü. Chanyeol, Jongin ve diğer her şey zihnimi karmakarışık hale sokmuşlardı. Ve belki de zihnimde bir köşeye itmeye çalıştığım her şey gece uykumdayken beni yakalıyordu.
İçimdeki çelişkiler, olasılıklar ve sorular henüz bir çözüme ulaşamamışken kulaklarıma içinde bulunduğum duruma zıt, neşeli bir ses doldu. Elim çalan telefonumu bulmak için bir süre yatağın içinde gezindi. Sonunda ekrana bile bakmadan cevapladığım aramada birinin, herhangi birinin, sesini duyabilmek için telefonu kulağıma dayadım.
"Sehun?"
Duymayı beklediğim, duymayı umduğum ses onun değildi. Bugün olmamalıydı. Hele de onunla ilgili berbat bir rüya görmüşken.
"Chanyeol." Dedim nefesimi dışarı verirken.
Uzun zaman olmuştu. Onu o lanet geceden bu yana neredeyse doğru dürüst görmemiştim. Kaçıyor muydum? Evet. Başka ne yapabilirdim bilememiştim çünkü. Karşısında ona kendimi ele vermeden nasıl davranırdım emin olamamıştım. Bu yüzden yapabildiğim, yapmaya alıştığım tek şeyi yapıp ondan olabildiğince kaçınmıştım. Derslerime girip oyalanmadan eve geliyor, aramalarını ve mesajlarını sık sık cevapsız bırakıyor, yaptığımız konuşmaları ise kısa tutmaya çalışıyordum. Chanyeol ne düşünüyor ne hissediyor bilmiyor, bununla ilgili düşünmekten de kaçınıyordum. Cevapları bütün bu direncimi tuzla buz edebilirdi. Ve ben bir kez olsun kendime ihanet etmemek istiyordum. Bir kez olsun içimi ezip geçen tüm bu hislerden bir şekilde kurtulmayı umut edebilmek istiyordum. Ve eğer bu en yakın arkadaşımdan kaçmaksa yapacaktım. Çünkü bıkmıştım. Jongin haklıydı. Yine. Pes etmeliydim ama yapamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfic''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...