"Gençliğimize."
Chanyeol neşeyle haykırırken elindeki bardağı dengesizce kaldırdı. Bardağın içindeki biranın sallanıp birkaç damla yere döküldüğünü görünce gözlerimi devirdim.
Sakin geçirmek istediğim bu cumartesi akşamında arkadaşlarımı bir anda ellerinde şişelerce birayla kapımda bulmuştum. Jinhwan, Minho, Jiwon, Yunhyeong ve Chanyeol hiçbir şey olmamış gibi evime, salonuma doluşup sehpamın etrafına yerleştiklerinde tek kelime dahi edememiştim. Neden burada olduklarını biliyordum çünkü. Joy yine dışarı çıkmamıza izin vermemişti. İşi vardı ve bizimkilerin içince kendilerini kaybettiklerini adı gibi biliyordu. Bu yüzden bu akşam dahi olsa sakin bir akşam geçiririm diye düşünüyordum ama anlaşılan arkadaşlarım aralarında ikinci bir plan yapmışlardı bile.
Geldiklerinden bu yana saatler geçmişti. Ve ben şu dakikalarda o planı kapıyı yüzlerine kapayıp engellemediğime pişman olmuştum bile. Yunhyeong çoktan sarhoş olmuş arkamda bir yerlerde sızmıştı. Ben tek bardağımı henüz yarılamışken içtikleri onlarca bardak alkol diğerlerini de etkisi altına almaya başlamış gibi görünüyordu.
"Channie." Diye söylendim. "Kes şunu. Evimi mahvediyorsun."
Dirseğimle hemen yanımdaki kolunu dürttüm. Normalde de aptalın tekiydi ama sarhoşken daha bir aptal olduğunu inkar edemiyordum. Üzerinde nedensiz bir neşe vardı. Arada bir kolunu omuzuma atıp beni sarsıyor, arada bir saçma sapan cümlelerle bardağını kaldırıp duruyordu. Sarhoş olmaya başlamıştı bile. Ama benim bundan bir şikayetim yoktu. Evimi istediği kadar kirletebilirdi. Onu özlemiştim. Onu da sonunda onunla böyle yan yana oturup sohbet edebilmeyi de.
"Kutlayacak daha ne kaldı? Elimi kaldırıp durmaktan yoruldum."
Jinhwan arkasını kanepeye yaslamış bacaklarını Minho'ya kadar uzatmıştı. Gerinerek söylendi. Chanyeol'a temkinli bir bakış attım. Hafifçe gülümsedi. Ama o cevap vermeden arkamdan kısık bir ses yükseldi.
"Sehuunn. Mısırımız bitmiş."
Yunhyeong omuzuma tutunarak kalkmaya çalışmadan önce inledi. Sarhoş hallerine rağmen güçlü tutuşu dengemiz bozarken geriye savruldum. Hemen yanımdaki Chanyeol son anda koluma tutunup düşmemi engellerken Yunhyeong doğrulmuş kollarından birini boynuma atmıştı. Gözlerimi devirdim.
"Sehun." dedi yeniden çenesini omuzuma dayarken. "Mısır."
Boş tabağını aramızdan uzatıp önümde salladı.
"Bir daha..." dedim elinden boş tabağı alıp ayaklanırken. "...yalvarıp yakarsanız da sizi evime almayacağım."
Dudak bükerek söylene söylene mutfağa adımladım. Ben darmadağınık olmuş tezgahımdan soslu mısırı ararken arkamdan adım sesleri yükseldi. Dönüp geriye kısa bir bakış attım. Chanyeol yavaş adımlarla yanıma yaklaştı. Ben Yunhyeong için bolca mısır doldururken sessizce beni izledi.
"Ne oldu?"
İşim biter bitmez ona döndüm. Omuz silkti. Kalçasını tezgaha dayamış bana bakıyordu. Tabağı tezgaha bırakıp onu taklit ettim. Kollarımı göğsümde birleştirip yan bir bakış attım arkadaşıma.
"Söyle hadi. Ne oldu?"
"Konuşalım mı biraz?"
Cevap vermeden önce dudaklarımı hafifçe yaladım. Başı tamamen bana döndü.
"Şimdi mi?" diye sordum usulca.
"Evet. Balkonda. Olmaz mı?"
"Olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfiction''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...