Bölüm 15

108 14 0
                                    


''Hadi Sehun. Ağaç oldum burada. Çık da gidelim artık.''

Jiwon'un sabırsız sesi kapalı kapının ardından boğuklaşarak kulaklarıma dolarken ofladım. Onu evindeydik. Aslında içime yerleşen sıkıntıyla evden alelacele çıkmış sonunda kendimi kapısında bulmuştum. Aklım dağınıktı. Yoksa unutmazdım. Bugün Chanyeol'un günlerdir bahsedip kafamızı şişirdiği o maçın günüydü. Aklım bu kadar dağınık olmasa unutacağım şey değildi. Ama olmuştu işte. Jiwon huysuz hallerime aldırmadan beni odasına sürüklemiş ve maç hakkında konuşurken hazırlanmaya başlamıştı bile. Ve ben çıkmaya yakın lavaboya gideceğimi söyleyip yanından ayrılmıştım. Şimdi aynada aptal aptal kendimi süzerken fazlasıyla vakit geçirmiş olmalıydım ki Jiwon dayanamamış çıkacağımızı hatırlatmak için yanıma gelmişti.

Evden çıkmadan önce üzerime zor bela geçirdiğim ince tişörtü çekiştire çekiştire kapıya adımladım. Asık suratımla kapının kolunu çevirip Jiwon'un karşıdaki duvara yaslanmış beni bekleyen bedenini süzdüm. Siyah spor çantası ayaklarının altında duruyordu. Üzerinde 4 numaralı basket forması vardı. Her zamanki gibi ütülü ve tertemizdi. Takımdakiler arasında buna dikkat eden bir o bir de Chanyeol vardı zaten. Gerisi yıkanmaktan yıpranmış, kırışık formalarıyla mutlu gibiydiler.

''Gidelim mi?''

Jiwon başıyla çıkış kapısını işaret ettiği halde kapının eşiğinde durmaya devam ettim.

''Ben gelmesem olmaz mı?''

Gitmek istemiyorum. Yorgun, uykusuz ya da hasta değildim. Ama içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Hele de arka mahalledeki eski saha oynanacak bu amatör maça. Çünkü orada Chanyeol da olacaktı. Ve ben özellikle bu aralar oğlanı görmek istemiyordum. Bunun birçok sebebi vardı. Ama tüm o sebeplerin kaçınılmaz sonucu kalbimin kırıklarını derinlerimde hissetmemdi. Chanyeol'u görmek bana bu aralar kendimi kötü hissettiriyordu. Hele de Kim Jongin'le geçen gün yaptığım o konuşmadan sonra. Kendimi depresif hissetmekten alıkoyamıyordum.

''Neden? İyi hissetmiyor musun?''

Böyle düşünmesi normaldi. Çünkü başka zaman olsa o aptal maça, spora ilgim olmasa dahi, sırf Chanyeol orada diye koşa koşa giderdim. Chanyeol'u oynarken izlemek bu dünyada zevk aldığım şeylerin başında geliyordu. Oğlan basket oynarken içinde yaşadığı bütün duygularını saçıp serpiyordu sahaya. Ve ben yüzünün aldığı her hali hayranlıkla izliyordum. Kaşlarının çatılması, dudaklarını ısırması, gülümsemesi hatta bazen kahkaha atması... Ama bugün bunlar bile çekici gelmiyordu. Bugün eve gidip bir fincan kahve eşliğinde sakin bir akşam geçirmek istiyordum.

''İyiyim. Ama hiç gelesim yok.''

Gözleri kısıldı. Bakışları eskimiş kotum, çekiştirip durduğum için kırıştırdığım tişörtüm ve en son da yüzümde gezindi.

''Neyin var?''

Şüpheli bir sesle sorduğu soruya omuz silktim.

''Bir şeyim yok. Sadece bugün biraz evde kalasım var. Gürültü çekecek halde değilim.''

''Jiwon hala burada mısın? Çıktın sanıyordum.''

Jiwon'un hala bende olan dikkatli bakışlarına bakılırsa oğlan bir şeyler söylemek üzereydi. Ama koridorun başından yükselen kalın bir ses ikimizin de dikkatini o yöne çekti. Siyah bir eşofman takımı giymiş uzun boylu ve uykudan yeni uyandığı her halinden belli olan bir oğlan yavaş adımlarla ikimize yaklaştı. Beni attığı ikinci adımında fark etti. Gözleri Jiwon'dan uzaklaşıp bende takılı kalırken yaklaşmaya devam etti. Kim olduğumu bakışlarıyla anlayabilecekmiş gibi dikkatliydi.

Black DahliaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin