"Kaçıncı sayfa dedin?"Fısıldayarak sordum. Sanki o da bana fısıldayarak cevap verecekmiş gibi telefonu kulağıma iyice dayamış pür dikkat dinliyordum.
"86. Başlığı işaretlemiştim zaten."
Söylediği sayfayı ararken telefonu omuzumla kulağımın arasına sıkıştırdım. Kütüphanedeydim. Diğer katlara nazaran daha seyrek kullanılan son katta pencere kenarında küçük bir masa bulmuş ve eşyalarımı masaya yaymıştım. Şimdi de Taeyong'u aramış tam olarak neye çalışmamız gerektiğini soruyordum. Ödev teslimlerine de sınavlara da daha zaman vardı aslında. Ama ben bahane edecek başka bir şey bulamadığımdan aklıma gelen ilk şeyi, kütüphaneye gitmem gerektiğini, söylemiş ve kaçıvermiştim. Yarım saat öylece boş masada ne yapacağımı düşünmüş ardından buraya kadar gelmişken çalışmaya karar vermiştim. Sınıfta ortalaması daima en üst sıralarda olan Taeyong'u da bu yüzden aramıştım. Oğlan şimdi telefonda bana neye ne kadar çalışmam gerektiğini anlatıyordu.
"Ah buldum. Haklısın işaretli. Teşekkür ederim."
Geldiğimde neredeyse tamamen boş olmasına rağmen yavaş yavaş dolmaya başlayan katta kimseyi rahatsız etmemek için elimden geldiğince kısa cümlelerle ve sessiz konuşmaya çalışıyordum.
"Önemli değil. Başka sorun olursa ararsın. Kolay gelsin."
Taeyong bana veda edip telefonu kaparken iç çektim. Telefonumu masaya indirirken çantamdan kulaklığımı çıkardım önce. Sakin bir müzik açıp önümdeki kitapla bakıştım. Açık sayfadaki başlığı birkaç kez okudum. İç çektim. Başım yavaşça eğildi. Yanağımı, başım pencereden sızan aydınlığa dönmüşken masaya yasladım. Gözlerim birkaç saniyeliğine yavaşça kapandı. Huzurlu bir an sayılırdı. Tadını çıkardım. Taa ki aklıma neden kütüphanede olduğum gelene kadar. Gözlerim yeniden açılırken ofladım. Sessizce.
Kaçıyordum. Basitçe yaptığım şey buydu. Bu durumlara alışıktım artık. Ama bu defaki farklıydı. Bu defa kaçtığım kişi asla ona karşı böyle davranamayacağımı düşündüğüm biriydi. Park Chanyeol.
En yakın arkadaşımdı. Aşık olduğum adamdı. Bu kadar derinden bağlı olduğum tek insandı. Ama ne yazık ki aynı zamanda kurtulmam gereken biriydi. Uzak durmam gereken biri. Ve bu beni yaralıyordu. Bu çelişkiler beni günden güne daha beter hale sokuyordu. Park Chanyeol, ona karşı beslediğim bütün güzel duyguları hiçe saymam gereken biriydi.
Artık dayanamıyordum. Yanında olduğum her an kendime karşı koyamamaktan ve aynı anda bundan pişmanlık duymaktan bıkmıştım. Bu yüzden daha öncesinde aldığım ama uygulamakta zorluk çektiğim o karara bugün sadık kalmaya kararlıydım. Uzak duracaktım. Bugün Chanyeol'dan uzak duracak ve içimde susmak bilmeyen tüm o sesleri dindirecektim.
Kolay olmamıştı. Chanyeol bugün yapmak istediği tüm aktiviteleri yüzünde büyük bir gülümsemeyle sıralarken ona hayır demek, bir bahane uydurmak ve buraya kaçmak kolay olmamıştı. Ve bu defa bunun sebebi ben değildim. İlk defa kendimi ikna etmek Chanyeol'u ikna etmekten kolay olmuştu. Çünkü Chanyeol bir şeylerden şüphelenmeye başlamıştı. Bu aralar sık sık dile getirdiği bu şüpheler ne zaman, nasıl başlamıştı bilmiyordum ama arkadaşım kendisinden bir şeyler sakladığımdan neredeyse emindi. Sebebin ona karşı duyduğum kızgınlık olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden onunla daha az konuşmaya başlamış, bu yüzden onunla daha az görüşmeye yaptığı planlara daha az katılmaya başlamıştım. Chanyeol'a göre bu yüzden ondan kaçıyordum.
Bir bakıma haklıydı. Beni kendime getiren ve tüm bu kararları almama neden olan o gece oğlana duyduğum o yakıcı öfkeydi. Ama ne yazık ki tüm sebep bu değildi. Ben oğlanın düşündüğünden daha beter şeyler yaşıyor daha beter durumlarla kendi kendime mücadele veriyordum. Chanyeol hiçbirinden haberdar değildi ve verdiğim bütün çaba da hiçbir zaman haberi olmamasını istememdendi.
Derin bir nefes aldım. Başımı yasladığım masadan kaldırdım. Biraz uzaklaşayım, huzur bulayım diye geldiğim bu kütüphanede de düşüncelerim beni yalnız bırakmıyordu ne yazık ki. Bir faydası olacakmış gibi müziğin sesini açtım. Açık kitaba yönelen bakışlarım ve kitabın hemen yanında öylece duran kalemi kavrayan parmaklarımla dikkatimi başka bir şeye, derslerime, vermeye çalıştım. Şaşırtıcı bir şekilde işe de yaradı üstelik. Son zamanlarda dikkatimi bir türlü veremediğim derslerde öğretilen konuları tekrar ederken de zorlanıyordum çünkü.
İçinde kaybolduğum cümlelere o denli odaklanmıştım ki su içmek için kafamı kaldırdığımda hemen karşımda gördüğüm bedenle ağzımdan küçük bir küfür firar etti. Joy benden bu tepkiyi beklemiyor olacak ki dudaklarına dayadığı pipetten içeceğini içmeden önce gülümsedi. Kulağımdaki kulaklıkları çıkarıp masaya bırakırken derin bir nefes aldım. Suyumdan aldığım büyük bir yudum eşliğinde kalp atışlarımın normale dönmesini beklerken Joy sakince beni izledi.
"Korkuttun beni." Dedim hala sakinleşmeye çalışırken.
Yarılamış olduğu içeceğini yavaşça masaya indirdi. Saçlarını bir saç tokasıyla arkasında toplamış ama birkaç tutamın firar edip omuzuna dökülmesine engel olamamıştı. Üzerinde Chanyeol'un o çok sevdiği mavi, askılı bluzu vardı. Boynundaki parıltı bir an için dikkatimi çekerken gözlerim oraya kaydı. Kolye. Chanyeol'un geçen sene doğum gününde hediye olarak verdiği o gümüş kolye. Gülümsedim. Hissettiğim kadar acı bir gülümseme olmamasını umarak hem de.
"Sana seslendim." Diye fısıldadı ben bakışlarımı yeniden gözlerine taşırken. "Ama o kadar dalmıştın ki beni fark etmedin bile. Ben de rahatsız etmek istemedim."
Olduğum yerde başımı soluma çevirip etrafa bakındım. Birkaç masa boşalmıştı ama yine de dolu masa sayısı daha fazlaydı. Kimileri benim gibi bir kitaba dalmış, kimileri önlerine aldıkları bilgisayarlarında bir şeyler yazıyordu. Yeniden Joy'a dönmeden önce buraya daha sık gelmeyi kafamın bir köşesine not ettim. Aksi halde notlarımı toparlamam imkansız gibi görünüyordu.
"Ne zaman geldin ki?"
"Çok olmadı. Ee bitmedi mi?"
Başıyla önümde açık kitabı ve kısa kısa aldığım notları işaret etti. Dudak büküp omuz silktim.
"Berbat durumdayım. Junmyeon beni öldürecek."
Joy avuç içini ağzına bastırarak biraz güldü. Elimi çeneme dayayıp benimle dalga geçmesine somurttum biraz. Sonunda kendine geldiğinde dudaklarındaki gülümsemeyi silmeye çalışıyordu.
"Tembelliğin sonu işte. Seni uyarmıştım ama beni dinlemedin."
"Sen niye gelmiştin? Chanyeol bir yerlere gidelim diye tutturmuştu. Seni sürüklemiştir diye düşünmüştüm."
Joy başını hafifçe yana eğdi.
"Chanyeol huysuzluk dışında bir şeyler yapmıyor. Ne oluyor ikinize? Ben buraya gelene kadar seni şikayet etti. Onu görmezden geliyormuşsun da tersliyormuşsun da. Kızgınmışsın falan. Ben de gerçekte ne oluyor diye yanına geldim. Birinden kaçmaktan çok depresyona giriyormuşsun gibi görünüyor ama."
"Chanyeol saçmalıyor." Dedim ne diyeceğimi dilemediğimden. "kaçtığım da kızgın olduğum da yok. Ona da defalarca söyledim ama beni dinlemiyor. Sadece notlarım düşüyor ve benim azar yemeye niyetim yok. Junmyeon bu kez ciddiyim beni mahveder."
"Bir sorun yok yani?" Başımı sallayıp onu onayladım ama gözlerine şüpheci bir bakış yerleşmişti. "Emin misin?"
"Eminim Joy. Görüyorsun işte. Yaptığım tek şey çalışmak. Chanyeol'a abartmamasını söyle. Bir sorun yok."
"Pekala." Dedi içeceğini yeniden kavrayıp ayaklanırken. "İletirim ama beni ne kadar dinler bilemiyorum. Bir ara onunla bir şeyler yap. Yoksa sakinleşeceğe benzemiyor."
Gülümseyip el salladım ona. İşte. Ondan uzak durmak zaten yeteri kadar zorken bir de bana bunu yapıyordu. İzin dahi vermiyordu. Kafayı yemek üzereydim ve sonunda delirmeyeceğimin hiçbir garantisi yoktu. Chanyeol beni zorluyordu. Anlamıyordu. Hiçbir şeyin farkında değildi.
İç çektim. Az önce zor bela engellediğim tüm o sesler yeniden kafama üşüştü. Üstelik bu defa onları az önceki gibi kolayca susturamayacağımın da farkındaydım. Açık kitabı da yarım kalan notlarımı da boş verip kafamı yeniden masaya dayadım. Başımın ağrıdığını ve midemin burulduğunu hissettim. Vücudumu aniden saran halsizlikle o ana kadar sessizliğinin tadını çıkardığım kütüphanenin yerine evde olmayı istediğimi fark ettim. Kendimi az önceki kadar iyi hissetmiyordum çünkü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Dahlia
Fanfic''Sehun.'' dedi. Göz kapaklarım titredi ama açmadım. Konuşsam sesim de titrerdi hatta. Konuşmadım. ''Bak. Bir erkeği öpersen böyle hissedersin.'' Ben üzerime yıkılan bütün duvarlarımla kendi enkazımda ezilirken söyledi. Bir erkeği öpmek böyle mi hi...